16 Temmuz 2009 Perşembe

Kalori değerleri

KALORI DEGERLERI (BESINLERIN)


Besin (100gr) Enerji(K.Cal) Protein (gr) Yağ(gr) Karbonhidrat (gr)
Balıklar
Alabalık 168 18.3 10.0 Yok
Kalkan 193 14.8 14.4 Yok
Levrek 93 19.2 01.2 Yok
Palamut 168 24.0 07.3 Yok
Uskumru 159 21.9 07.3 Yok
Tuzlanmış balık 305 18.5 25.1 Yok

Sakatatlar
Beyin 125 10.4 08.6 0.8
Kuzu Böbrek 105 16.8 03.3 0.9
Dalak (Dana) 104 18.1 3.0 Yok
Dil 130 18.5 05.3 0.9
Karaciğer 140 19.2 04.7 04.1
Yürek 124 15.0 05.7 01.8

Kümes ve Av Hayvanları
Tavuk 215 18.6 15.1 Yok
Hindi 160 02.4 8.0 Yok
Tavşan 162 21.0 08.1 Yok
Sülün 181 22.7 09.3 Yok
Bıldırcın 192 19.8 12.1 Yok
Yumurta 158 12.1 11.2 Yok

Sebzeler ve Baklagiller
Bakla 72 05.2 0.4 09.8
Bamya 36 02.4 0.3 07.6
Bezelye 84 06.3 0.4 14.4
Börülce 127 9.0 0.8 21.8
Asma Yaprağı 97 03.8 01.1 15.6
Yeşil Biber 22 01.2 0.2 04.8
Domates 22 01.1 0.2 04.8
Salatalık 14 0.6 0.1 03.2
Ebegümeci 48 04.4 0.6 04.3
Enginar 53 3.0 0.2 07.8
Fasulye 32 01.8 0.2 7.0
Havuç 42 01.1 0.2 10.0
Kabak 26 1.0 0.1 06.6
Karnabahar 27 02.7 0.2 05.2
Kereviz 40 01.8 0.3 08.5
Kıvırcık salata 20 01.7 0.1 04.1
Beyaz Lahana 24 01.3 0.2 05.4
Ispanak 26 03.2 0.3 04.3
Marul 14 01.2 0.2 02.5
Mantar 28 02.7 0.3 04.4
Maydanoz 44 03.6 0.6 08.5
Nane 65 5.0 01.3 07.9
Patlıcan 25 01.2 0.2 05.6
Patates 76 02.1 0.1 17.0
Soğan (Kuru) 38 01.5 0.1 08.7
Pırasa 52 02.2 0.3 11.2
Sarımsak 137 06.2 0.2 30.0
Semizotu 32 2.0 0.5 03.9
Yer elması 75 02.3 0.1 16.7
Turp 19 0.9 0.1 04.2
Kuru Fasulye 340 22.3 01.6 61.3
Nohut 360 20.5 04.8 61.0
Mercimek 340 24.7 01.1 60.1
Soya Fasulyesi 403 34.0 17.8 33.5
Bakla (İçi) 338 25.1 01.7 58.2
Barbunya 350 23.0 01.2 63.7

Meyveler
Ayva 57 0.7 0.4 15.3
Armut 61 0.7 0.4 15.3
Çilek 37 0.7 0.5 08.4
Dut 93 0.9 01.1 19.8
Elma 58 0.2 0.6 15.0
Erik 75 0.8 0.2 19.7
Greyfurt 41 0.5 0.1 10.6
İncir 80 01.2 0.4 20.4
Karpuz 26 0.5 0.2 06.4
Kavun 33 0.8 0.3 06.4
Kayısı 51 1.0 0.2 12.9
Kiraz 70 01.3 0.3 17.4
Limon 27 01.1 0.3 08.2
Mandalina 46 0.8 0.2 11.6
Muz 85 01.1 0.2 11.6
Portakal 50 1.0 0.2 12.3
Şeftali 38 0.6 0.1 09.7
Üzüm 67 0.6 0.3 17.3
Vişne 60 01.2 0.3 14.4

Süt ve Süt Ürünleri
Yağlı B. Peynir 289 22.5 21.6 Yok
Kaşar Peyniri 404 27.0 31.8 01.4
İnek Sütü 61 03.3 03.3 04.6
Koyun Sütü 108 6.0 7.0 05.4
Yoğurt 63 05.3 01.6 7.0

Et ve Et Ürünleri
Sığır eti 225 19.4 15.8 Yok
Dana eti 156 19.7 8.0 Yok
Koyun eti 247 16.8 19.4 Yok
Pastırma 250 29.5 13.9 Yok
Salam 450 23.8 38.1 01.2
Sucuk 452 21.4 40.8 Yok

Baharat ve Tat Vericiler
Defne Yaprağı 313 07.6 08.4 75.6
Dereotu (Kuru) 253 20.0 04.4 56.0
Hardal 470 25.0 29.0 35.0
H. Cevizi 525 06.4 36.3 50.0
Karabiber 255 11.0 03.3 65.0
Kırmız Biber 318 12.0 17.3 57.0
Kekik 275 09.1 07.4 64.3
Kimyon 375 18.0 22.3 44.2
Tarçın 260 4.0 03.2 80.0
Susam 590 26.5 55.0 09.4
Zencefill 350 09.1 06.1 71.1

Unlu Mamüller
Bisküvi 462 05.4 16.0 74.5
Buğday unu 365 11.8 01.1 74.7
Bulgur 357 10.3 01.2 78.1
İrmik 371 11.4 0.9 77.0
Makarna 370 12.5 01.2 75.2
Pirinç 363 06.7 0.4 80.4

Tatlılar
Bal 315 0.3 Yok 78.4
Dondurma 193 04.5 10.6 20.8
Çikolata 550 09.3 36.0 51.3
Reçel 275 0.6 0.5 70.0
Helva (Tahin) 516 10.5 30.0 53.5
İrmik Helvası 302 03.8 12.5 43.6
Şeker 384 Yok Yok 99.5
Muhallebi 173 05.1 03.8 29.8
Sütlaç 140 03.4 02.7 38.0
Kadayıf 290 04.3 10.0 47.0
Şöbiyet 300 03.5 08.5 45.0

Çerez ve Kuru Yemişler
A. Çekirdeği 560 24.0 47.3 20.0
Badem 600 18.6 54.2 19.8
Ceviz 650 15.0 64.0 15.8
Fındık 634 12.6 62.4 16.8
K. Çekirdeği 610 30.1 50.0 10.0
Kestane 194 02.9 01.5 42.0
Kuru İncir 274 04.3 01.3 70.0
Kuru Kayısı 260 5.0 0.5 66.5
Kuru Üzüm 290 02.5 0.2 77.5
Şam Fıstığı 600 19.5 54.0 19.0

Diğer Besinler
Et suyu tableti 120 20.0 3.0 5.0
Ketçap 106 2.0 0.5 25.0
Salata sosları 450 Yok 50.1 02.5
Salça 98 02.7 0.4 21.4
Sirke 13 Yok Yok 6.0
Turşu 10 0.6 0.2 2.0
Yeşil zeytin 144 01.5 13.5 02.8
Siyah zeytin 207 01.8 0.2 2.0
Zeytinyağı 884 Yok 100.0 Yok

Orta Kulak İltihabı

Orta Kulak İltihabı nedir ?
Orta kulak iltihabı; kulak zarının arkasında orta kulak boşluğunda sıvı birikmesidir. Sıvının biriktiği yerde işitmede rol oynayan örs, üzengi ve çekiç olarak bilinen kulak kemikçikleri bulunur. Bu duruma daha çok 6 yaşa kadar olan çocuklarda rastlanır. Tıp dilinde " Otitis Media " olarak söylenir.

Orta kulakta sıvı toplanınca ne olur ?
İşitme olayı: Dış ortamdan gelen sesler kulak kepçesi ile toplanıp, titreşen kulak zarı aracılığı ile orta kulağa yani örs üzengi ve çekiç kemikçiklerine iletililir. Bu titreşim iç kulağa ve oradan da sinirlerle beyindeki ilgili bölgelere iletilerek ses olarak algılanır.Orta kulaktaki hava basıncının dış ortamla eşitlenmesi görevini Östaki tüpü denilen geniz boşluğu ile orta kulak boşluğu arasında uzanan bir kanal üstlenmiştir. Bu kanalın çeşitli nedenlerle iyi çalışmaması, bu basıncın eşitlenememesine ve orta kulakta sıvı birikimine sebep olur. Bu sıvı da kemikçiklerin titreşimine engel olarak işitmeyi bozar.

Neden küçük çocuklarda sık görülüyor ?
Küçük çocuklarda östaki tüpünün yapısal özelliği ve östaki tüpünün genize açıldığı deliğinin ağzına yakın yerde geniz etinin büyüyüp tüpün açılma kapanmasına etki etmesi sonucu sıklıkla orta kulakta sıvı birikimi görülür. Aynı şekilde bebeklerde beslenme şekli, özellikle yatarak biberonla beslenmenin de rolü olduğu belirlenmiştir.

Orta kulakta sıvı birikimi iltihap mıdır ?
Orta kulakta biriken her sıvı iltihap değildir. Biriken sıvının östaki tüpü yoluyla bakteri ve virüslerle teması sonrası iltihap oluşur. Burundaki tıkanıklıklar ve iltihaplar, geniz etinin iltihaplanması ,orta kulak sıvısının mikroplarla bulaşmasını sağlayabilir. Yutkunma hareketi bunu başlatabilir.

Çocuklarda Orta kulakta sıvı birikimine çok rastlanır mı ?
Evet, çok sık görülür. Burnu tıkayan hemen her olay veya östaki tüpünün her fonksiyon bozukluğu orta kulakta sıvı birikimine yol açar. Ancak her sıvı orta kulak iltihabı değildir. Bu sıvının toplanmasına yol açan durum ortadan kaldırılmazsa bu sıvı iltihaplanır ve olay süreğen hale gelir.

Orta kulak iltihabı ne gibi belirti verir ?
Çocukta ancak hızlı gelişen (=akut) orta kulak iltihabı belirti verir. Özellikle küçük çocuklarda buna karar vermek daha da zordur. Çocuğun elini kulağına sık ???ürmesi ve çekmesi, uyku düzeninde değişim, nedensiz ağlamalar ve duymasında azalma bunu düşündürmelidir. Bebek ve küçük çocukların ağrıyı tam belirleyememelerinin dışında daha büyük çocuklar da doktor korkusu gibi nedenlerle ancak zarın patlaması öncesi yakınmalarını belirtirler. Bu da tanı konmasını geciktirebilir.

Ne zaman doktora gidelim ?
Belirtilerin başında işitme kaybı gelir. Hafif seslere yanıt alamıyorsanız ve kulaktan akıntı geliyorsa gecikmeden bir Kulak Burun Boğaz Uzmanına başvurmalısınız. Geniz etinin varlığını öğrenmişseniz veya çocuğunuz burundan konuşuyorsa veya ağzı açık uyuyorsa mutlaka kulak kontrolünü sık aralıklarla yaptırmalısınız.

Kulak zarı delinirse ne olur ?
Akut bir orta kulak iltihabı sonrası kulak zarı delinirse uygun tedavi ile genellikle kısa sürede iyileşir ve zardaki delik kapanır. Ancak mikrop bulaşması veya yeterli tedavi edilememesi sonrası zardaki delik kalıcı olur ve iltihap kronikleşir. Ayrıca sık yineleyen orta kulak iltihapları ve zar delinmeleri, kulak zarının titreşim özelliğini bozarak ileride işitme kaybına yol açabilir.

Orta kulak iltihabının tedavisi nasıldır ?
Orta kulak iltihabı sıklıkla bir üst solunum yolu enfeksiyonu sonrası gelişir. Burada burun tıkanıklığı ve östaki tüpünün görevini bozan her türlü gelişim suçlanır. Bu nedenle doktorunuzun yapacağı tedavi östaki tüpünü açmaya ve sıvının orta kulaktan boğaza akışına yardımcı olmaya yöneliktir. Kulak Burun Boğaz Uzmanın vereceği ilaçlar bu iltihabı tedavi edecektir.

İltihap tekrarlar mı ?
Tedavi sonrası Östaki tüpünün fonksiyonuna engel olan mekanik veya allerjik bir durum söz konusu ise iltihap sıklıkla yineler ve kronikleşmeye yol açabilir. Bu durumda doktorunuz gerekli muayene ve testleri yaparak size operasyon önerebilir.

Ameliyatla tedavisi mümkün mü ?
Doktorunuz ilaçla tedaviden yanıt alamıyorsa ya da östaki tüpünün çalışmasına engel olan bir geniz etinden kuşku duyuyorsa size ameliyat önerebilir. Ameliyatta öncelikle amaç östaki tüpünün açıklığının sağlanması ve orta kulak sıvısının dışarıya akıtılmasıdır. Bu nedenle geniz etinin alınması (Adenoidektomi) ve Kulak zarına çizik atarak (Parasentez) orta kulak sıvısını dışarı alma (Aspirasyon) ve gerekirse belli süre için kulak zarında bırakılarak orta kulağın havalanmasını sağlayacak olan tüp yerleştirme (Ventilasyon tüpü uygulanması) uygulanabilir.

Tüp takılınca çocuğumun yaşantısına kısıtlama gelir mi ?
Hayır. Kulak zarına tüp takılması çocuğun yaşantısını olumsuz etkilemez. Ancak tüpün belirli aralıklarla Kulak Burun Boğaz Uzmanınızca kontrolü gerekir. Ayrıca banyo yapma sırasında özenli olunmalıdır. Ancak kulak deliğine doğru basınçlı olarak verilmedikçe banyo suyu zararlı değildir. Yine de doktorunuz size kulak yolunu kapatan tıkaçlar önerebilir. Dış kulak yolundan içeriye herhangi bir yabancı cisim sokulmaması her zaman önemlidir. Çocuğun oyun ve spor aktiviteleri sadece ilk günler azaltılacaktır. Ancak özel durumlar bunun dışındadır.

Geniz eti ve Kulak tüpü ameliyatı bayıltılarak mı yapılır ?
Evet bu operasyon Genel Anestezi ile yapılır. Önceki yıllarda lokal yapılıyor olsa da günümüzde kesinlikle genel anestezi ile uygulanır.

Kulak tüpü dışardan görülür mü ve ne zaman çıkarılır ?
Kulak zarına yerleştirilen havalandırma tüpü dış kulak yolundan ancak dikkatli bakılırsa görülebilir. Bu tüp sentetik, silikon veya metal olabilir. Şekline veya tipine göre genellikle bir yıl sonra (eğer kendiliğinden yerinden düşmemişse ) çıkartılır. Buna cerrahınız karar verecektir.

Düşerse fark edilir mi ?
Çoğu kez fark edilmez. Bu nedenle doktorunuz rutin kontrollere davet edecektir. Bu kontrollerde tüplerin fonksiyonu kontrol edilecektir.

Tüpler alındıktan sonra yeniden kulak iltihabı olur mu ?
Evet olabilir. Bu nedenle doktorunuzun önerilerine uymalısınız. Ancak yeniden iltihaplanma öncelikle ilaçla tedavi edilir. Yarar görülmezse yeniden tüp ameliyatı gerekebilir.

KONJONKTIVIT

Konjonktif tabakanın iltihaplanmasıyla ortaya çıkan bir göz hasta1ığıdır, Konjonktivitin nedenleri çok çeşit1idir. En sık görülen nedenler virüsle ilgili iltihaplar ve mekanik tahriş1erdir. Çoğun1uk1a tüberküloz, difteri ve gonore (belsoğukluğu) gibi hastalıklar sırasında da konjonktif tabaka iltihaplanabilir.

Belirtileri:

Sabahları gözkapakları çapakla birbirine yapışır. Gözler sulanır ve kızarır. Bazen gözkapağının kenarında arpacık görülebilir.

Tedavi:

İltihabın nedenine bağ1ı bir tedavi yöntemi uygulanır. Eğer mekanik bir tahriş söz konusuysa, tahriş nedeni ortadan kaldırılır. Genellikle hastalık her iki gözde birden belireceği için tedavi her iki göze de uygulanmalıdır. Virüsle ilgili iltihaplarda antibiyotik tedavisi öngörülür. Göz banyoları çapak o1uşumunu önler ve göz1erin mikroplardan arınmasına yardım eder. Hasta gözlerin üzerine herhangi bir bandaj kullanılması uygun deği1dir, ama koyu renkli gözlük kullanılabilir

Molloskum kontagiosum

Bir virüs enfeksiyonudur. Cinsel temasla, direk temasla, bulaşıklı havlu, çarşaf vb. bulaşır.
Belirti ve tutulum:

Bulaştıktan 2-7 hafta ile 6 aya kadar uzayan bir kuluçka devresi vardır.
-özellikle kasıklar ,
-genital bölgeler ve makat civarında ,
-çok sayıda , inci taneleri gibi , sivilce benzeri ama sivilceden daha sert , göbekli kabartılar şeklinde görülür.
-hızlı bir şekilde tüm vücuda yayılabilirler.
-sıkıldıklarında içlerinden süt rengi ve kıvamında sıvı gelir
-bağışıklığı düşük kimselerde daha yaygındır.

Tedavi:
Bu oluşumlar kendiliğinden iz bırakmadan iyileşir. Ancak kısa sürede iyileşmeyen lezyonların yayılmasını ve başka kişilere bulaşmasını önlemek için, anestetik kremler sürüldükten veya sıvı nitrojen uygulandıktan sonra içindeki sıvının çıkarılması önerilmektedir. Elektrokoter ile yakılarak yada kriyoterapi ile dondurularak da tedavi edilebilir...

VÜCUDUMUZUN 7 ENERJİ KAYNAĞI

B-2, B-6 vitaminleri iştah, sindirim ve sinir sistemi için gerekli. Peki folik asit, kalsiyum, magnezyum, demir ve çinkonun ne için gerekli olduğunu, hangi gıdalardan alındığını biliyor musunuz?


Bağışıklık sistemimizin en büyük silahı ve sağlığımızın sigortacısı vitaminleri yeterince biliyor muyuz? Vücudumuzun 7 enerji kaynağına bir göz atalım...


B-2 VİTAMİNİ:


Gerçek bir enerji deposu olan B-2 vitamini kanda alyuvarların oluşmasını sağladığı için derinin, özellikle de gözlerin sağlığı açısından çok önemlidir. Aşırı alkol, bu vitaminin en büyük düşmanıdır. Ayrıca antibiyotikler ve sakinleştiricilerin de vücutta B-2yi azalttığı unutulmamalıdır. B-2 vitaminini en çok el edebileceğimiz besinlere gelince: Et, tavuk eti, balık, süt ve süt ürünleri, turp, ıspanak, yumurta, mısır ve beyaz undan yapılmış ekmek bu gıdalardan bazılarıdır.


B-6 VİTAMİNİ (PYRİDOXİNE)


Bağışıklık ve sinir sistemimizin en büyük destekçisi olan B-6 vitamini, vücudumuzun proteinleri ve yağları öğütmesine yardımcı olur. Bilindiği gibi vücuda oksijeni dağıtan hemoglobin yine B-6 vitamini sayesinde meydana gelir. En önemli işlevlerinden biri de mekanizmamızın depresyona karşı direnmesini sağlayan serotonini oluşturuyor olmasıdır. B-6 vitamini bakımından da aşırı alkol, sigara ve kan basıncı düşüren ilaçlar oldukça sakıncalıdır. Tavuğun göğüs eti, böbrek, karaciğer, yumurta, pirinç, soya fasulyesi, yulaf, fındık, fıstık, muz, patates, avokado ve somon balığı en fazla B-6 vitamini içeren besinler arasında yer almaktadır. Fazla oranda ve uzun süre kullanılması sinirlere zarar verebilir.


FOLİK ASİT


Hücre oluşumunu sağlayan Folik Asit sağlığımız açısından oldukça önemli bir yere sahiptir. Öyle ki Folik Asitin vücutta azalması kanser ve kansızlık riskini gündeme getireceğinden, ihmal edilmemesi gereken unsurlardan bir tanesidir. Folik Asit yetersizliği doğacak bebeklerin özürlü olma tehlikesine neden olduğundan anne adayları bu konuya daha fazla dikkat etmelidirler. Çok fazla aspirin kullanmak, kolestrol düşürücüler, doğum kontrol hapları, sara ilaçları ve alkol da vücuttaki folik asit miktarını azaltır. Aynı zamanda yaşlılık Folik Asit depolarını eriten bir başka etken olarak gösterilebilir. Folik Asit bakımından; karaciğer, yumurta sarısı, ıspanak, yeşil yapraklı sebzeler, brokkoli, portakal ve portakal suyu oldukça zengindirler. Folik Asitin fazlası B-12 vitaminin eksikliğinin ortaya çıkmasını önler, bu da sinirlere zarar verebilir.


KALSİYUM


Kalsiyum vücudumuzun en önemli destekçilerinin başında gelir. Çünkü kemiklerin ve dişlerin güçlenmesi, alınan kalsiyum miktarıyla doğru orantılıdır. Kalsiyum ayrıca kaslar ve sinirler için de oldukça önemli bir mineraldir. Kanın pıhtılaşmasını sağlar ve kalın bağırsak kanserine karşı en güçlü silahtır. Hamilelik, emzirme ve menapoz dönemleri ayrıca kafeinli içecekler vücuttaki kalsiyumu azaltacağından, bu gibi dönemlerde alınan gıdalara daha özen gösterilmesi gerekir. Süt ve süt ürünleri, mısır, sardalya balığı, kalamar, ıstakoz ve brokkoli bol miktarda kalsiyum içeren besinlerdir. Gereğinden fazla alınan kalsiyum; demir, çinko, fosfor ve magnezyumun emilmesini engelleyebilir.


MAGNEZYUM


Magnezyum, vücut sağlığı açısından çok önemli rolü olan bir mineraldir. Proteinlerin kana karışmasını, kasların ve sinirlerin düzenli bir şekilde çalışmasını sağlayan yine magnezyumdur. Yaşlılar, diyet yapanlar ve alkollü içki kullananlar magnezyum takviyesine ihtiyaç duyan kesim arasında yer alır. Magnezyum yetersizliği iştah kaybına, depresyona, kasların zayıflamasına ve zaman zaman göz kararmasına sebep olabilir.


DEMİR


Kanın, oksijeni vücuda dağıtmasına sağlayan hemoglobin, demir sayesinde oluşur. Regl ve hamilelik dönemleri vücuttaki demir seviyesini azaltan faktörlerdendir. Aynı zamanda yaşlılar, diyet yapanlar, vejeteryenler de önlem almalıdırlar çünkü demir eksikliği anemi (kansızlık) hastalığına neden olur. Kırmızı et, balık türleri, kuru fasulye, kurutulmuş meyve, yumurta sarısı ve yeşil yapraklı sebzeler, demir içeren besinlerden bir kaçıdır. Yüksek dozda alınan demir, kalp isklerini çoğaltır. Küçük çocuklarda çeşitli semptomlara hatta ölüme bile neden olabileceğinden dozajı konusunda dikkatli olunmalıdır.


ÇİNKO


Çinko, bağışıklık sisteminin sağlıklı bir şekilde çalışabilmesi bakımından bolca ihtiyaç duyulan bir mineraldir. Çinko eksikliği vücudu enfeksiyonlara karşı dirençsiz kılacak, ayrıca tat ve koku duyularını da zayıflatacaktır. Özellikle diyabet ve böbrek hastaları çinko eksikliği tehlikesiyle karşı karşıyadırlar. Kırmızı et, yumurta, deniz ürünleri, fasulye, bezelye ve fındık bol miktarda çinko içerir. Yüksek oranda alınması ishal, saç dökülmesi, tırnak kırılması, yorgunluk, sinir sisteminde istemdışı hareketlere gibi belirtilere neden olabilir.

15 Temmuz 2009 Çarşamba

GIDA KATKI MADDELERI

Tüketime sunulan veya sunulacak olan gıdaların görünüm ve lezzetlerini tüketicinin arzu ettiği duruma getirmek, bozulmalarını önleyerek, gıdaların raf ömrünü uzatmak amacıyla gıdalara tüketime sunulmadan önce bilinçli ve amaçlı olarak ilave edilen maddelere GIDA KATKI MADDELERİ denmektedir .

Gıda katkı maddeleri; Sağlık Bakanlığı nın gıda katkı maddeleri yönetmeliğinde şu şekilde tanımlanmıştır : "Normal koşullarda tek başına tüketilmeyen ya da tipik besin bileşeni olarak kullanılmayan, tek başına besleyici değeri olmayan ve besinin üretilmesi, işlenmesi, hazırlanması, ambalajlanması, taşınması, depolanması sırasında teknolojik amaçla ya da beklenen sonucu elde etmek için ürüne ya da bir öğesini elde etmek için yan ürüne doğrudan ya da dolaylı olarak ve bilinerek katılan maddelerdir" . Gıdalara hile ve besin değerini arttırmak amacıyla katılan maddeler ise GKM değildir.

GKM nin Kullanımında Genel Koşullar

GKM gıdalara bilinçli ve amaca yönelik olarak katılmaları yanında, aşağıda sıralanan koşullara uygun kullanılmak zorundadırlar .
- Gıda katkı maddelerinden hiçbiri, hangi amaçla gıdaya katılmış olursa olsun insan sağlığına zarar vermemelidir. Kullanılacak katkı maddesi hakkında analiz sonuçları ve kullanılma miktarları bilinmelidir.
- GKM katıldığı yiyecek ve karışımın besleyici değerine zarar vermemeli, besin değerini azaltmamalı ve değiştirmemelidir. Gıdaların içerisinde bulunan vitaminleri tahrip etmemeli ve besinlerin emilimini azaltmamalıdır.
- Gıdaya katılması düşünülen veya istenilen GKM nin özellikleri hakkında bilgiler bulunmalı, bu konuda in-vivo ve in-vitro deneyler yapılmalıdır. Katkı maddesi olarak kullanılan maddeler belirgin özelliklerine göre belirlenmeli ve belirlenen GKM nden başkası kullanılmamalıdır.
- Katılması düşünülen katkı maddesinin kantitatif analizini yapabilecek güvenilir analiz metotları bulunmalı ve bu analizleri yapacak, kontrol hizmetlerini yürütecek kurumlar olmalıdır. Ülkede bulunan laboratuvarlar GKM nin analizlerini yapacak koşullarda değil ise uluslararası kuruluşların inceleme sonuçlarından yararlanılmalıdır. Dünya Sağlık Örgütü nün alt kuruluşlarından birisi olan Gıda Tarım Örgütü ve Dünya Sağlı Teşkilatının Gıda Katkı Maddeleri Eksper Komitesi (JECFA - Joint FAO / WHO Expert Committee on Food Additives) her yıl GKM ile ilgili toplantılar yapmakta ve bunları yayınlamaktadır. JECFA nın düzenlemiş olduğu toplantılarda GKM konusunda uzman ve yetkili ülke temsilcilikleri bulunmaktadır.
- Katkı maddesinin hangi gıdalara ne miktarda ve hangi amaçla katılabileceği GKM Kodeksinde belirtilmiş olmalıdır. Gıdaya belirlene miktarlardan fazlası katılmamalı ve üretimleri sırasında katkı maddesi kullanılan gıdalar sürekli denetlenmelidir.
- Katılan maddelerin açık ismi ve miktarı gıdaların üzerindeki etikette belirtilmelidir.
- Katkı maddesi, katıldığı maddelere homojen olarak dağılmış olmalı ve ürünün maliyetini arttırmamalıdır.
- Gıdaya katılan katkı maddesi gıdanın bozukluğunu maskeleyici ve tüketiciyi aldatıcı olmamalıdır.
- Bazı gıdalara, özellikle çocuk mamalarına ve diyet gıdalarına katılması düşünülen katkı maddesinin katkı maddesinin katılma koşulları ve miktarları özel izne tabi olmalıdır.

GKM nin Sınıflandırılması

A - Bozulmayı Önleyenler (Prezervatifler)
1. Antimikotikler (Küflenmeyi Önleyiciler)
2. Mikrop Antagonistleri (Bakteri Üremesini Önleyiciler)
3. Antioksidanlar (Oksidatif Bozulmayı, Acılaşmayı Önleyiciler)
4. Antibrowing Ajanlar (Enzimatik Bozulmayı Önleyenler)

B - Görünüm - Lezzet - Yapı ve Kaliteyi Geliştirenler
1. Boyalar ve Renklendiriciler
2. Tat, Koku Vericiler ve Arttırıcılar
3. Asit veya Baz Yapıcılar ve Nötralize Ediciler
4. Yapı (Texture) Geliştiriciler, Emülsifiyanlar

C - Diğerleri
1. Diğer Additifler
2. Solventler
3. Filtre Ediciler

E numara sistemine göre gıda katkı maddelerinin sınıflandırılması :

Hazır gıdaların paketleri üzerinde kullanım amaçlarına göre GKM nin kategorileri, bunu izleyen özel adlar ve "E(uropean)" numaraları ile belirtilir. "E" numaraları Avrupa Birliği ülkeleri tarafından GKM ne pratik bir kodlama yöntemi olarak getirilmiştir. "E" numaraları ve özel adları besinlerin dış satım ve iç alımları sırasında kolayca tanınmalarını sağlamaktadır .

"E" numara sistemi ile GKM nin temel işlevlerine göre sınıflandırılması şu şekildedir :
1. Renklendiriciler E 100 - 180
2. Koruyucular E 200 - 297
3. Antioksidanlar E 300 - 321
4. Emülsifiyer ve stabilizatörler E 322 - 500
5. Asit baz sağlayıcılar E 500 - 578
6. Tatlandırıcılar, koku verenler E 620 - 637
7. Geniş amaçlılar E 900 - 927

Günümüzde uygulanan üretim teknikleri sayesinde besin sektöründe verim artışı, kayıpların en aza indirilmesi, ürün kalitesinin arttırılması ve standardizasyonu, ürünlerin dayanma sürelerinin arttırılması ve değişik yeni besinlerin üretimi gibi uygulamalar gerçekleşmiştir. Tüm bu gelişmelerde GKM nin besin endüstrisinde kullanılması etkili olmuştur. Yasalarla kontrol edilen GKM nin kullanım alanları şu şekildedir :
1. Renklendiriciler : Boyalar ve pigmentler, besinlerin işlenmeleri sırasında kaybolan doğal renklerinin kazandırmak, tüketiciye çekici hale getirmek için besinlere katılırlar.
2. Koruyucular : Besinlerin mikrobiyal bozulmalarını önlemek için katılırlar.
3. Antioksidanlar : Yağların bozulmalarını, acılaşmalarını önlemek için kullanılmaktadır.
4. Emülsifiyerler ve Stabilizörler : Emülsifiyerler, yağlarla suyun karışımını sağlamak için kullanılmaktadır. Stabilizörler, emülsiyonların dayanıklı hale getirilmelerini ve bileşenlerine ayrılmalarını önlemek için kullanılırlar.
5. Tatlandırıcılar : Şekerden daha tatlı olan bu maddeler çok düşük miktarlarda ve besinleri tatlandırmak için kullanılırlar.
6. Geniş Amaçlı GKM : Bunlar aroma vericiler, çözücüler, polifosfatlar gibi geniş amaçlı olarak kullanılan GKM dirler.

GKM NİN SAĞLIK ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ

Son yıllarda besin maddeleri çok çeşitlenmiş ve üretimde kullanılan GKM nin sayıları büyük bir hızla artmıştır. GKM lerinin kullanımı yasalarla düzenlenmektedir. Bu düzenlemelerin amacı, besinlerde kullanılan GKM nin kötü kullanımını ve sağlık üzerinde oluşabilecek tehlikeleri önlemektir. GKM nin yasallık kazanabilmesi için, akut, kronik, farmakolojik deneylerin, fare dışında iki değişik hayvanın üzerinde yapılmış olması zorunludur. Besinlere katılacak miktarın (ADI : Acceptable Daily Intake) hayvanlarda hiç bir toksik etki göstermeyen en yüksek dozun 1/100, bazen 1/200 kadarı olması gereklidir .

Besinlerde kullanılan GKM nin beslenme kalitesini sağlaması, kalite ve dayanıklılığı gerçekleştirerek artık oranında bir azalma sağlaması, işlenmeye yardımcı olması aranan özelliklerdir. Bir GKM işleme ve üretim hatalarını gizlememeli, tüketiciyi aldatmamalı ve bir besinin besleyici değerini düşürmemelidir .

Bazı GKM ne duyarlı olan insanlar reaksiyon verebilirler. Avrupa da nüfusun %0.03-0.10 unun GKM ne karşı duyarlı olabileceği saptanmıştır. Renklendiricilerden bazıları astım, deri döküntüleri, hiperaktivite ve migrene yol açabilirler. İzin verilen renklendiriciler ülkeden ülkeye değişebilir. Örneğin; Norveç ve İsveç besinlerdeki tüm yapay renklendiricilerin kullanımını yasaklamıştır .

Aroma arttırıcı maddelerden bazıları baş dönmesi, çarpıntı yapabilir. Gut hastalığı olanlarla pürinden fakir diyet alması gerekenler bu GKM ni almamalıdır. Koruyucu maddeler, besinleri bakteri, küf, maya bozulmalarından korumak, raf ömrünü uzatmak, doğal renk ve aromayı korumak amacı ile kullanılırlar. Bu maddelerden en çok sucuk, salam, sosis ve pastırma gibi et ürünlerine konan nitrat ve nitrit tartışılmaktadır. Bunlar parlak, kırmızı pembe rengin sağlanması yanında, tuz ile birlikte Clostridium botulinum un çoğalmasını ve toksin oluşturmasını önlemektedir. Nitrat ve nitrit kanserojen nitrozo bileşiklerinin oluşumuna aracılık etmektedirler. Nitratın ADI değeri 0 - 5 mg/kg, nitritin ADI değeri ise 0 - 0.2 mg/kg olarak belirlenmiştir. Günlük aldığımız nitrat ve nitritin % 80 i su, sebze ve diğer doğal besinlerden, % 20 si ise GKM nden gelmektedir .

GKM nin Miktarı Pişirme İle Değişikliğe Uğrar mı ?

Hazır besinlerin avantajı, hazırlanmalarının kolay ve pişirilmelerinin hızlı olmasıdır. Dondurulmuş besinleri pişirmek için çözdürünce, kullanılan koruyucular ve antioksidanlarda azalma olur. Bunu önlemek için dondurulmuş besinler buzdolabının soğutma bölümüne veya serin bir odaya bırakılarak çözülmeleri beklenir. Böylece pişirmeden önce hiç buz kristali kalmamaktadır. Çözünen besinler hemen pişirilmeli, bir kereden fazla ısıtma işlemi uygulanmamalıdır .

Değişik Ambalaj Teknikleri Kullanmakla GKM Azaltılabilir mi ?

Sertifikalı renk katkı maddeleri kullanıldıkları besinlerde stabil özellik göstermekte, ürüne konuldukları miktarlarda zamana bağlı bir azalma görülmemektedir. Bu konuda yapılan bir çalışmada, 15 yıl süre ile depolanan besinlere konulan sertifikalı renk katkılarında miktar değişmesi saptanmamıştır. FD ve C Blue No:2 ve FD ve C Blue No gibi sertifikalı renk katkılarının dışında hiçbiri ışığa duyarlı değildir. Azo ve trifenil metan grubu boyalar ise kolaylıkla renksiz bileşiklere dönüşebilmektedir. Bunların özellikle çinko, kalay, alüminyum ve bakır gibi metallerle temas etmesi renk solmalarına yol açmaktadır. Ancak bu tür olayların önüne geçebilmek için yeni teknikler geliştirilmektedir. Örneğin gazlı içeceklerle diğerlerinde kullanılan sertifikalı boyaların solması, C vitamini kaynağı ve antioksidan olarak kullanılan askorbik asitten kaynaklanmaktadır. Bu olumsuz etkiyi ortadan kaldırmak için günümüzde EDTA adı verilen bileşik kullanılmaktadır .

GKM KONUSUNDA ÇALIŞMA YAPAN KURULUŞLAR

Uluslararası Durum

Hızlı endüstrileşme ve kentleşme hazır yiyeceklere olan talebi arttırmaktadır. Bu talebin sonucunda da gıdalara çok değişik kimyasal maddelerin katılması uygulamaları başlamıştır. Bu durum tüketiciler arasında alerjik ve toksik reaksiyonların görülmesine neden olabilmektedir. Durumu gözleyen ve değerlendiren WHO ve FAO konu ile ilgilenilmesini kararlaştırmıştır. Birleşmiş Milletlere bağlı bulunan bu iki kuruluş 1956 yılında gıdalara katılan maddeler hakkında bilgi toplamaya ve bunları değerlendirmeye başlamıştır (Bağcı 1997). Kuruluşlar elde edilen verilere dayanarak katkı maddelerinin güvenilir düzeyde kullanılmaları hakkında hükümetlere önerilerde bulunmayı hedef almışlardır. Katkı maddeleri konusunda çalışmalar yapmak üzere WHO ve FAO, "The Joint Committee on Food Additive : JECFA" adı verilen eksperler komitesini kurmuşlardır. Bu komite 1962 yılından itibaren Dünya Codex Alimentarius Commission una önerilerde bulunan bir organ halinde çalışmalarını sürdürmektedir .

Komite genelde aşağıdaki konularda çalışmalar yapmaktadır :
- Gıdalara katılacak maddelerin izin verilen maksimum miktarlarını belirler ve onaylar.
- Gıda katkı maddeleri ile ilgili listeleri hazırlayarak değerlendirir.
- Gıdalarda katkı maddelerinin analizini yapabilmede kullanılan metodları gözden geçirerek standardize eder.
- Gıdalarda kullanılan katkı maddelerinin sağlık üzerindeki zararları konusunda çalışmalar yapar, sağlık üzerinde olumsuz etkisi olan veya olduğu düşünülen katkı maddelerine geçici olarak izin verir. Analizler tamamlandığında ADI miktarını belirtir veya kullanımdan kaldırır.

Türkiye deki Durum

Bir ülkede katkı maddelerinin kullanımını düzenleyen Yasa, Yönetmelik ve kodekslerin kabul edilmesi kuşkusuz önemli bir Halk Sağlığı Hizmetidir. Bilimsel çalışmaların sonucunda JECFA tarafından kabul edilen ADI değerlerinden yararlanılarak her ülkenin sağlık otoriteleri katkı maddelerinin katılacağı gıdaları ve katılma miktarını kendi ülkelerinin koşullarına göre belirlemektedir. Ancak bundan çok daha önemli olan konu, katılmasına izin verilen maddelerin mevzuata uygun olarak kullanılıp kullanılmadığının sürekli kontrolüdür .
- Katkı maddelerinin türü, katılabileceği gıdalar ile katılma miktarları yasa ve yönetmelikler ile düzenlenmektedir. Sağlık Bakanlığı tarafından hazırlanan Gıda Katkı Maddeleri Tüzüğü ile yürütülen bu işlemler, 28 Haziran 1995 tarihinde yürürlüğe giren 560 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Tarım ve Köyişleri Bakanlığı na devredilmiştir. Tarım ve Köyişleri Bakanlığında ise GKM konusunda Gıda Kodeksi ve Beslenme Şube Müdürlüğünce çalışmalar yapılmaktadır. Üretim aşamasındaki kontrol ve GKM nin kullanımının denetimi Tarım ve Köyişleri Bakanlığına devredilmiş olmakla birlikte pazar aşamasındaki kontrol Sağlık Bakanlığına ve bazı bölgelerde Sağlık Bakanlığı ile birlikte yerel yönetimlere verilmiştir. GKM ile ilgili yasalarda ve kodekslerde gözönüne alınan temel koşul "Halkın sağlığının korunmasını ve ülkemizdeki gıda endüstrisinin gelişmesini sağlamaktır". Tüketime sunulan gıdalar tüketiciler için güvenilir olma niteliklerini kaybetmemelidir .
- Her üretici firma yılda iki defa Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından denetlenmektedir. Bunun dışında herhangi bir şikayet veya şüphe durumunda ek denetlemeler yapılabilmektedir.
- Ancak; gıdalardaki birçok katkı maddesinin çeşit ve miktarını geçerli yöntem ve tekniklerle analiz edebilecek laboratuarlar yeterli değildir. Bu konu ile ilgili olarak yeni uygulamalar gündemdedir. Özel, yetkilendirilmiş ve referans laboratuarların kurulması ile ilgili kanuni düzenlemeler üzerinde çalışılmaktadır. Özel laboratuvarlar gıda konusunda eğitimli kişiler tarafından kurulabilecek ve işletmelerin kendilerini denetim amacıyla işlev göreceklerdir. Yetkilendirilmiş laboratuarlar özel - devlet işbirliği ile kurulacak ve belirli sürelerde yapılması gereken analizlerin buralarda yapılabilmesi imkanı sağlanacaktır. Referans laboratuarlar tamamen resmi olacak ve meydana gelebilecek anlaşmazlıklarda hakem laboratuar olarak işlev görecektir.
- Pek çok gıda maddesinin ambalaj ve etiketi üzerinde içerdikleri katkı maddeleri konusunda tüketiciye yeterli bilgi verecek mesajlar bulunmamaktadır.
- Gıdalara katıldığı beyan edilen katkı maddelerinin miktarının mevzuata uygun olup olmadığı şüphelidir .

Günümüzde GKM nin kullanımı kaçınılmaz bir gereksinimdir. Çok çeşitli olan ve değişik amaçlarla gıdalara katılan bu maddeler kimyasal bileşiklerdir ve önerilenden daha fazla miktarda tüketildiklerinde tümü insan ve hayvan organizması üzerinde sağlığı bozucu etkiler gösterebilmektedirler. Doğal katkı maddeleri de fazla tüketildiklerinde aynı derecede olumsuz etkiler gösterebilmektedirler. Bundan dolayı herhangi bir maddenin sağlık üzerindeki etkileri çok iyi planlanan ve uzun süreli hayvan deneyleri ile tespit edilmelidir.

Kullanılmasına izin verilmiş bulunan GKM nin etkileri de toplumda epidemiolojik yöntemler kullanılarak yapılacak çalışmalar ile sürekli olarak izlenmelidir. GKM nin sağlık üzerine etkileri ancak gıdalara çok yüksek dozlarda katılmış olmaları sonucu veya uzun süreli olarak tek yönlü beslenme sonucu ortaya çıkmaktadır. GKM lerinin sağlık üzerindeki etkilerini ortadan kaldırmak veya en aza indirmek için bazı konulara dikkat etmek gerekmektedir .
- Gıda üreticileri bilinçlendirerek üretimde kullanılması zorunlu olan katkı maddelerinin önerilenden fazla kullanılması engellenmeli.
- Tüketici; özellikle adölesan, gebe, emzikli ve çocuklar GKM ve zararları konusunda aydınlatılmalı.
- Tek yönlü beslenmeden kaçınmalı; yeterli ve dengeli beslenme unsurları sağlanmalı.
- Günlük diyetin ancak çok az bir bölümü hızlı hazır yemeklerden oluşmalı veya mümkünse hızlı hazır yemekler diyete dahil edilmemeli.
- Tüketicinin sağlıklı gıdalarla beslenme, eğitilme - bilinçlendirilme ve korunma hakları yerine getirilmeli.
- Gıda üreticileri denetim altına alınmalı ve denetim mekanizması iyileştirilmelidir.
- Tüketici gıda alırken gıdanın raf ömrüne ve içeriğine mutlaka dikkat etmelidir.
- Adresi ve üretim kalitesi belirli olmayan gıdalar sadece fiyat avantajından dolayı tüketilmemelidir.

Kulak ve uçak yolculuğu

Kulaklar, Yükseklik ve Uçak Yolculuğu

Uçak yolculuğu sırasında niçin kulaklarınızda "pop" diye bir basınç hissettiğinizi hiç merak ettiniz mi? Veya niçin basınç hissetmediğiniz zaman kulak ağrınız olduğunu düşündünüz mü? Uçaklar inişe geçtiğinde çocukların niçin yaygara çıkartıp ağladığını hiç merak ettiniz mi?

Uçak yolculuğu sırasında karşılaşılan en sık tıbbi problem kulak problemleridir. Çoğunlukla basit rahatsızlıklar olur, nadiren geçici ağrı ve işitme kaybı oluşur. Bu broşür uçak yolculuğunuz esnasında karşılaştığınız hafif kulak problemlerinizi ve nasıl korunacağınızı anlamanız için hazırlanmıştır.

Yapı

Kulak genel olarak üç bölüme ayrılır:

a)Dış kulak: Başın yan tarafında görülen kulak kepçesi ile içeriye kulak zarına kadar devam eden dış kulak yolundan oluşur.

b)Orta kulak: Kulak zarı ile iç kulak arasında kalan ufak boşluktur. Burada üç adet kemikçik, kulak kemiğinin hava boşlukları bulunur.

c)İç kulak: Kulak kemiğinin iç kısmında bulunan ve işitme ile denge sinir uçlarını ihtiva eden bölümdür.

Hava yolculuğu sırasında probleme yol açan, orta kulak bölümüdür. Ufak bir hava boşluğu olduğu için, basınç değişikliklerinden etkilenir.

Normal olarak her yutkunduğunuzda (veya ikinci üçüncü yutkunduğunuzda) kulaklarınızda ufak bir çıt sesi veya basınç oynaması hissedersiniz. Bu esnada geniz ile orta kulak arasındaki östaki borusu vasıtası ile orta kulağınıza hava kabarcığı geçmiştir. Orta kulaktaki hava burayı döşeyen doku tarafından sürekli emilir fakat "östaki borusu" her yutkunuşta sürekli hava sağlar. Bu sayede kulak zarının her iki tarafındaki hava basıncı eşitlenir. Şayet bir şekilde basınç farkı oluşursa, kulaklar tıkalı imiş gibi hissedilir.

Östaki Borusu ve Kulakların Tıkanıklığına Neler Sebep Olur?

Östaki borusu, birçok sebepten dolayı tıkanabilir veya ağzı kapanabilir. Bu durumda, orta kulak basıncı eşitlenemez.

Orta kulaktaki hava sürekli emilir ve yenilenemediği için vakum oluşur, kulak zarı içeri doğru çöker. Gergin kulak zarı normal olarak titreşemez ve sesler donuk, az gelir. Kulak zarının gerginleşmesi de ağrı oluşturabilir. Şayet bu durum bir süre devam ederse, ota kulaktaki basıncı eşitleyebilmek için, orta kulağı döşeyen dokudan kan serumuna benzer bir sıvı sızarak burayı doldurur. Bu duruma "orta kulakta sıvı", "seröz otit" veya "aero-otit" ismi verilir.

Östaki borusunu tıkanmasına yol açan en sık sebep basit soğuk algınlığıdır. Sinüs iltihapları ve burun alerjileri de (saman nezlesi gibi) sık sebeplerdendir.

Östaki borusu ve onu döşeyen döşeyen doku, burun ve genizin devamıdır. Bu devamlılıktan dolayı çoğunlukla burunun tıkalı olması, kulakların da tıkalı olmasına ve böyle hissedilmesine sebep olur.

Östaki borusunun tıkanmasının bir diğer sebebi dokularda şişliğe yol açan orta kulak iltihaplarıdır.

Östaki borusu yetişkinlere göre daha dar olduğu için çocuklar tıkanıklığa daha yatkındırlar.

Hava Yolculuğu Nasıl Problem Yaratır?

Hava yolculuğu esnasında ani basınç değişiklikleri olur. Bu basınç değişikliklerinin eşitlenmesi için östaki borusunun o esnada hemen açılıp kapanabilmesi lazımdır. Bu olay özellikle uçak inişe geçtiğinde görülür.

İlk dönemde basınç eşitlenmesi sağlanamayan uçaklarda bu gerçek bir problem oluşturmaktaydı. Günümüzde bu olay en aza düşürülmüştür. Buna rağmen hâlâ bazı önlenemeyen basınç değişiklikleri olabilmektedir.

Gerçekte, basınç değişikliğine yol açan her türlü durum problem yaratır. Aynı durumla, yüksek binalarda hızla hareket eden asansörlerin içinde veya suya dalarken karşılaşırsınız. Derine dalan dalgıçlara ve pilotlara bu durumla nasıl başedecekleri öğretilir. Siz de kendi metodunuzu öğrenebilirsiniz.

Kulaklarınızın Tıkanmasını Nasıl Önlersiniz?

Yutma işlemi östaki borusunu açan kasları harekete geçirir. Sakız çiğnerken veya naneli şeker yerken daha sık yutkunursunuz. Bunlar inişe geçmeden önce yapılabilecek iyi egzersizlerdir. Esnemek daha bile iyidir. Esnerken bu kas daha iyi uyarılır. İniş sıasında uyumamaya dikkat etmeniz gerekir çünkü uyurken yutkunma işlemi çok yavaşlar (uçuş ekibi inişe geçildiğinde sizi uyandırmak ister).

Şayet yutkunmak ve esnemek etkili değilse şu metod en iyi sonucu verir: 1)Burun kanatlarınızı elinizle sıkıca kapatınız 2)Ağızdan kuvvetli bir soluk alınız 3)Ağzınız ve burnunuz kapalı olduğu halde bu nefesi yanak ve yutma kaslarınızı kullanarak dışarı üflemeye çalışınız, böylece basınçlı hava östaki borusundan orta kulağa geçebilir. Kulağınızda basınç veya ses hissttiğinizde başardınız demektir. İniş sırasında bunu birçok kez yapmanız gerekebilir.

Bebekler bu işlemi yapamazlar fakat bir şey emerlerse rahatlarlar. İniş sırasında bebeğinizi emziriniz veya besleyiniz ve uyumalarına müsaade etmeyiniz.

Hangi Tedbirleri Almalısınız?

Kulaklarınuıza hava ile basınç yaparken karnınızı ve göğsünüzü kullanmayınız çünkü bu durumda çok fazla basınç oluşur. Uygun basınç sadece yanak ve yutma kaslarınızı kullanarak sağlanır.

Soğuk algınlığınız, sinüs iltihabınız veya alerjiniz varsa en iyisi uçuşu ertelemektir.

Son günlerde bir kulak müdahalesi geçirmişseniz, doktorunuzdan uçuş hakkında bilgi alınız.

Burun Açıcı İlaçlar ve Burun Spreyleri?

Deneyimli yolcular inişe geçmeden yaklaşık bir saat önce burun açıcı bir ilaç veya sprey kullanırlar. Bu ilaçlar kulağa giden dokuları büzerek orta kulak havalanmasına yardımcı olurlar. Aynı sebepten dolayı alerjisi olan kişiler de alerji ilaçlarını uçuş öncesi almalıdırlar.

Burun açıcı ilaçların yüksek tansiyonu, kalp problemi, kalp ritm bozukluğu, tiroid hastalığı, aşırı sinirliliği olan kişilerce kullanılmadan önce mutlaka bir hekime danışılması gerekmektedir. Aynı şekilde hamile bayanlar da hekimlerine danışmalıdırlar.

Kulaklarınız Açılmazsa Ne Yapılmalı?

İnişten sonra da basınç eşitleyici hareketler yapabilir ve burun açıcı ilaçlara devam edebilirsiniz (burun açıcı spreyleri kullanmayı alışkanlık haline getirmeyiniz ve uzun süre kullanmayınız aksi takdirde daha fazla tıkanıklığa yol açabilirler). Kulaklarınız hâlâ açılmıyor ve ağrıyorsa kulak hekimine başvurmanız gerekir. Hekiminiz, kulak zarınızı çizerek orta kulağınızdaki basıncı veya sıvıyı boşaltmaya ihtiyaç duyabilir.

Sağlıklı Beslenme nedir

Her konu hepimizi ilgilendirmez ama yemek kesinlikle herkesi ilgilendiren bir konudur. Hayatın başlıca zevklerinden biridir ve aynı zamanda hayat veren bir temeldir. Vücudumuzdaki gıdalar sürekli yenilenmese, ölürdük. Yiyecek o kadar önemlidir ki, çok eski zamanlardan beri her toplumda ritüellerin temelini oluşturmuştur.

Birbirimizi değerlendirdiğimiz temellerin çoğu görünüşümüze dayanır ve bu dolaylı da olsa yiyecekle bağlantılıdır. Bir toplumun başarısı geleneksel olarak yiyeceklerinin bolluğu ve kalitesiyle (ya da kalite eksikliğiyle) ölçülmüştür.

Amerikan toplumu geliştikçe, zengin ve çeşitli yiyeceklere sahip olmak gibi ulusal bir amaç edindi. Dünyadaki herkesi besleyebilmeyi ulusal bir gurur haline getirdi.

Daha 50 yıl önce, beslenme araştırmasının odak noktası, temel gıdaların eksikliğinden kaynaklanan kötü beslenme ve hastalıklarla mücadele etmekti. Bugün, herşey tersine döndü ve aşırı tüketim Amerika nın temel beslenme sorunu olarak gıda eksikliğinin yerini aldı.

Buna yanıt olarak, Başkan Ronald Reagan döneminde Genel Sağlık Servisi Başhekimi Dr. C. Everett Koop, ülke sağlığı üzerine bir rapor hazırladı. Rapor, AiDS in yayılmasını sınırlama ve sigarayı bertaraf etmekle birlikte, Amerikalı lann sağlık gündeminde beslenmeyi üst sıralara yerleştirmektedir.

Rapor yıllarca süren araştırmalara dayanan sağlam kanıtlar sunmaktadır. Aşırı bir şekilde sigara ya da içki içmeyen üç kişiden ikisi için, uzun dönemli sağlık durumumuzu en fazla etkileyen seçimlerin diyetle ilgili olduğu ileri sürülmektedir. Rapor, Amerikalıların daha iyi bir sağlık için diyetlerini nasıl değiştirmeleri gerektiği konusunda tavsiyelerde bulunmaktadır.

Bu tavsiyeler, vücudumuzun gıdaları nasıl kullandığına ilişkin temel bilgilerle birlikte bu bölümde ele alınmaktadır, izleyen sayfalarda aynca ağırlık kontrolü ve hastalık durumunda nasıl yemek gerektiği tartışması da yer almaktadır.

Bu sayfalarda ele alınanların dışında, bir beslenme sorunuyla ilişkili özel tavsiyelere ihtiyacınız varsa, bir besle/ime uzmanıyla görüşün. Bu unvanı almak için, kişinin güvenilir bir yüksek okul ya da üniversitedeki 4 yıllık bir gıda bilimi ve beslenme programından lisans diploması alması gerekir.

Beslenme durumunuzu incelemek ya da düzeltmek için başka insanlar da yardımcı olabilir. Bazı doktorlar beslenmeye özel bir önem vermektedirler. Ev ekonomicileri genellikle yemek planlaması, gıda koruma ve yemek hazırlama konusunda iyi bir bilgi kaynağı oluştururlar, afina belirli bir kişinin beslenme ihtiyaçları konuşunda tavsiyede bulunma açısından bir diyetisyenden daha az ehliyetlidirler.

Beslenme uzmanı terimi özel olarak tanımlanmamıştır ve ne yazık ki bazen gerçek bir beslenme eğitimi olmayan ve diyet ekleri ya da zayıflama programlan satmaya çalışan insanlar tarafından kullanılmaktadır. Bazıları pek az anlam ifade eden bir diploma ya da sertifika bile gösterebilmektedir.

Gebelikte görünen rahatsızlıklar

Kadının gebeliği boyunca yaşadığı rahatsızlıklar genelde "gebeliğin küçük rahatsızlıkları" olarak isimlendirilirler. Ancak bu deyimin hadiseyi tam olarak izah etmekten yoksun olduğu görülmektedir. Çünkü belirlenen rahatsızlıkların bir çoğu, gebelik hormonlarına ve destek organlarına bağlı olarak ortaya çıkan normal, fizyolojik değişimlerdir. Bununla birlikte, kadın bu sorunları yaşarken, bu rahatsızlıklar hiç de "küçük" sorunlar olarak görülmemektedir. Çünkü kadın günlük yaşamında bu sıkıntıları devamlı çekmekte bu sorunlarla sürekli karşı karşıya kalmaktadır.

o Memelerde gerginlik ve hassasiyet:

Memelerdeki rahatsızlık: gerginlik, dolgunluk, sızlama ve meme başında hassasiyet şeklinde kendini gösterir. Genelde gebelik süresince devam eden bu belirtilerin bir ya da birkaçının varlığı gebeliğin ilk belirtisi olarak kabul edilir. Bu rahatsızlıklar meme bezlerinin büyümesi ve damarlaşmasının artması nedeniyle meydana gelir.

Alınması Gereken Önlemler:

Memelerdeki rahatsızlık: geniş bantlı sutyenlerin kullanılması ve geceleyin baskıyı azaltmak için yatma pozisyonunun değiştirilmesi ile azaltılabir. Gebelik ilerledikçe meme başı ve etrafındaki kahverengi dokuların kuruluğunu önlemek için sabun kullanmaktan kaçınılmalıdır. Memelerden kolostrum adını verdiğimiz koyu kıvamlı, sarımsı "ilk süt" gelişi olması durumunda meme başına hafifçe masaj yapılması gerekebilir. Bu işlem gelen süt ile memenin nemlendirilmesi ve emzirme için meme başının hazırlanmasını sağlaması bakımından da önemlidir.

Bu dönemde süt akışı sorun oluyorsa sutyen içine göğüs petlerinin kullanılması ve yumuşak pamuklu giyeceklerin giyilmesi faydalı ve rahatlatıcı olabilir.

o Bulantı ve Kusma:

Bulantı ve kusma gebeliğin erken dönemlerinde % 70 oranında yaşanılan normal fizyolojik bulgularıdan biridir. Genellikle adet kanamasının geciktiği günlerde gebelikle birlikte başlar ve normal olarak gebeliğin ilk üç ayında kendiliğinden geçer. Günün herhangi bir saatinde görülmesine rağmen, daha ziyade sabahın erken saatlerinde yaşandığı için "sabah rahatsızlığı" olarak da isimlendirilir. Bir çok gebede gebeliğin ilk üç ayında bulantı şikayetini değişik derecelerde yaşarken, bunların çoğunluğunda kusma meydana gelmez.

Gebelikteki bulantı ve kusmanın tam olarak nedeni bilinmemesine rağmen daha ziyade gebelik hormonlarının kandaki seviyesinin artmasına bağlı olarak geliştiği kabul görmektedir. Gebelikte hormonal etki ile midenin boşalma zamanının artması ve ayrıca kandaki kan şekeri seviyesindeki değişikliklerde bulantıya neden olduğu bildirilmektedir. Bulantıya sebep olduğu ileri sürülen diğer nedenler: mide asit salgılarının artması, yememeye bağlı olarak midenin boş olması, susuz kalma, ağızda acılık, annede düşük tansiyon değişikliği, psikolojik faktörler ve yorgunluk sayılabilir.

Alınacak Önlemler:

Eğer bulantı sabahları erken saatlerde görülüyorsa, sabah yataktan kalkmadan önce karbonhidratlı (unlu mamuller) kuru yiyecekler yemek faydalı olabilir. Yatak kenarında kraker bulundurmak birçok kadının uyguladığı bir yöntemdir. Bir bardak süt içmek ya da iki adet kalsiyum tableti almak mide asitini yatıştırmak için yardımcı olabilir. Yemekler az ve sık olarak alınmalıdır. Su ve diğer içeceklerin yemek sırasında değilde öğün aralarında alınmasına özen gösterilmelidir. Maden suyu gibi tatlandırıcısız karbonatlı meşrubatlar bulantı için nispeten yardımcı olabilir. Gebe kadın ilk dönemde yemek hazırlamada zorlanabilir. Bu dönemde ailedeki kişiler tarafından yemek hazırlamada yardımcı olunması gerekmektedir.

Vitamin B6 haplarının yemeklerden sonra ya da yatarken alındığında bulantı için faydalı olabilir. Ancak bulantı giderici ilaçların hekim tarafından önerilmedikçe kullanılması anne ve bebek yönünden sakıncalı olabilir. İstirahat ve tansiyon düşüklüğünden kaçınmak için yavaş hareket etmek bulantıyı azaltmaya yardımcı olabilir.

Eğer bulantı ve kusma ısrarcı ve vücudun susuz kalmasına (dehidratasyona) yol açmış veya dördüncü aydan sonrada devam ediyorsa o zaman bu durum gebeliğin "normal" bulgusu olmaktan çıkar, ileri tetkik ve değerlendirmenin yapılmasını gerektirir.

o Pityalizm-Ağızda Acılık:

Pityalizm, gebelik sırasında tükürük salgısının fazla miktarda mineral içermesine bağlı olarak yoğunluğunun artması sonucu ağızda metalik acı bir tat oluşmasıdır. Bu rahatsızlık gebeliğin ikinci veya üçüncü haftasında birden bire başlamasıyla karakterizedir. Gebeliğin ilk üç ayında azalıp kendiliğinden kaybolabilir. Ancak gebeliğin sonuna kadar devam eden vakalar mevcuttur.Tükrük salgısmdaki yoğunluk yutmayı güçleştirir ve sık tükürme ihtiyacının yanında, bulantı-kusmaya neden olabilir. Ağzda ve özellikle dilde kuruluk, tükürük bezlerinde şişlik, ağızda tahriş ve konuşmada zorlanma olabilir.

Bu durumu oluşturan nedenler tam olarak bilinmemekle birlikte gebelik hormonlarının artması ve gebelikte oluşun bulantı nedeniyle yutmada isteksizliğin sebep olabileceği belirtilmektedir.

Alınacak Önlemler:

Pityalizm in bilinen kesin tedavisi olmadığından belirtilere yönelik tedavi yapılması önerilmektedir. Bu maksatla ağız hijyenine önem verilmesi ve salgı azaltıcı ağız sıvılarının kullanımı faydalı olabilir. Nişastalı hamur işi yiyeceklerinin kullanımının kısıtlanması ve dengeli beslenme önerilebilir.

Eğer aşırı tükürük salgısı varsa hekime müracaat edilerek ağız yaraları, bademcik iltihabı, mide, pankreas ve karaciğer hastalıklarına yönelik ileri tetkiklerin yapılması ve ona göre tedavi edilmesi önerilebilir.

o İdrar kaçırma ve Sık İdrara Çıkma:

Gebelikte, idrar kaçırma ve sık idrara çıkma şikâyetleri genelde birlikte görülür. Gebeliğin ilk üç ayında büyüyen rahimin, mesaneye ve böbrekten mesaneye uzanan idrar yollarına yaptığı bası ve hormonların idrar yollarında genişlemeye yol açan etkileri nedeniyle bu şikâyetler orkaya çıkar. İkinci üç ayda (3-6 ay) rahmin basısı nispeten azalır. Çünkü rahim leğen kemiğinin dışına doğru büyür ve böylece idrar

sıklığı azalır, idrar sıklığı üçüncü üç ay (6-9 ay) da tekrar sorun olmaya başlar. Çünkü bebekle birlikte büyümüş rahim olan tekrar idrar torbasına bası yapar.

Gebelik hormonlarının idrar yollarındaki düz kaslarda yaptığı gevşetici etkisi nedeniyle, idrar yollarında genişlemeye neden olur. Bu durum ise gebe kadınların genelde idrar kaçırmalarına yol açmaktadır.

Alınması Gereken Önlemler:

Gebelikte, idrar kaçırma ve sık idrara çıkma hadisesi, bütün gebeleri rahatsız eden en önemli sorun olarak kendini göstermektedir. Şikâyetleri gebelik süresince tamamiyle ortadan kaldırmanın imkânı yoktur. Ancak alınacak tedbirlerle şikâyetlerin nispeten giderilmesi mümkündür. Önerilen tedbirler: idrar torbası (mesane) mümkün olduğunca boş tutulmalı ve aşırı gerilmesini önlemek için idrar hissi oluşur oluşmaz boşaltılmalıdır. Gün içinde yeterince sıvı alınmalı, ancak geceleyin uykunun bölünmesi ve gece idrar kaçırmanın önlenmesi bakımından sıvı alımı bir miktar azaltılmalıdır. Kahve, çay, kola gibi kafeinli içeceklerden kaçınılmalı ve karın-kasık bölgesindeki kasların güçlendirilmesi maksadıyla "kegel egzersizler"! yapılmalıdır. (Kitabın ilerdeki "Egzersiz" bölümünde bu egzersizlerin nasıl yapılacağı konusunda ayrıntılı bilgi verilmiştir). Alınan tüm tedbirlere rağmen idrar sızması önlenemiyorsa astarlı külotlar kullanılabilir.

Gebelikte idrar kaçırılma miktarında artma, sık idrara çıkma, idrar yaparken yanma, sızlama ve idrar renginde değişikliğin olması gibi durumlarda zaman kaybedilmeden doktora müracaat edilmesi gerekir,

o Yorgunluk ve Halsizlik:

Gerçek nedeni bilinmemekle beraber erken dönemlerinde bütün gebelerde yorgunluk ve halsizlik görülmektedir. Bu duruma daha ziyade kandaki bazı hormonların gebeliğe bağlı olarak artışlarının sebep olduğu ileri sürülmektedir.

Kişinin harcadığı enerji miktarının %25 oranında artması yorgunluğa ve solunum sayısının artmasına sebep olmaktadır. İlk üç ayda ise fizyolojik ve psikolojik değişikliklerle birlikte meydana gelen halsizlik ve yorgunluk daha ziyade kansızlık, kalp rahatsızlığı ve başka bir hastalığa bağlı kilo kaybından ileri gelebilir. Durumun aydınlatılması bakımından hekime müracaat edilmesi en uygun hareket tarzı olarak değerlendirilmelidir.

sıklığı azalır, idrar sıklığı üçüncü üç ay (6-9 ay) da tekrar sorun olmaya başlar. Çünkü bebekle birlikte büyümüş rahim olan tekrar idrar torbasına bası yapar.

Gebelik hormonlarının idrar yollarındaki düz kaslarda yaptığı gevşetici etkisi nedeniyle, idrar yollarında genişlemeye neden olur. Bu durum ise gebe kadınların genelde idrar kaçırmalarına yol açmaktadır.

Alınması Gereken Önlemler:

Gebelikte, idrar kaçırma ve sık idrara çıkma hadisesi, bütün gebeleri rahatsız eden en önemli sorun olarak kendini göstermektedir. Şikâyetleri gebelik süresince tamamiyle ortadan kaldırmanın imkânı yoktur. Ancak alınacak tedbirlerle şikâyetlerin nispeten giderilmesi mümkündür. Önerilen tedbirler: idrar torbası (mesane) mümkün olduğunca boş tutulmalı ve aşırı gerilmesini önlemek için idrar hissi oluşur oluşmaz boşaltılmalıdır. Gün içinde yeterince sıvı alınmalı, ancak geceleyin uykunun bölünmesi ve gece idrar kaçırmanın önlenmesi bakımından sıvı alımı bir miktar azaltılmalıdır. Kahve, çay, kola gibi kafeinli içeceklerden kaçınılmalı ve karın-kasık bölgesindeki kasların güçlendirilmesi maksadıyla "kegel egzersizler"! yapılmalıdır. (Kitabın ilerdeki "Egzersiz" bölümünde bu egzersizlerin nasıl yapılacağı konusunda ayrıntılı bilgi verilmiştir). Alınan tüm tedbirlere rağmen idrar sızması önlenemiyorsa astarlı külotlar kullanılabilir.

Gebelikte idrar kaçırılma miktarında artma, sık idrara çıkma, idrar yaparken yanma, sızlama ve idrar renginde değişikliğin olması gibi durumlarda zaman kaybedilmeden doktora müracaat edilmesi gerekir.

o Yorgunluk ve Halsizlik:

Gerçek nedeni bilinmemekle beraber erken dönemlerinde bütün gebelerde yorgunluk ve halsizlik görülmektedir. Bu duruma daha ziyade kandaki bazı hormonların gebeliğe bağlı olarak artışlarının sebep olduğu ileri sürülmektedir.

Kişinin harcadığı enerji miktarının %25 oranında artması yorgunluğa ve solunum sayısının artmasına sebep olmaktadır. İlk üç ayda ise fizyolojik ve psikolojik değişikliklerle birlikte meydana gelen halsizlik ve yorgunluk daha ziyade kansızlık, kalp rahatsızlığı ve başka bir hastalığa bağlı kilo kaybından ileri gelebilir. Durumun aydınlatılması bakımından hekime müracaat edilmesi en uygun hareket tarzı olarak değerlendirilmelidir.

Alınması Gereken Önlemler:

Gebelikte oluşan halsizlik ve yorgunluğu azaltmanın en önemli yolu her gece en azından 7-8 saat uyumaktır. Eğer günlük program uygunsa öğle uykusu, kadın çalışıyorsa kısa aralıklı olarak istirahat tavsiye edilir. Demir takviyeli dengeli diyete devam edilmelidir. Düzenli egzersiz ve sosyal aktivite yorgunluk hissini azaltabilir. Enerji arttırdığı söylenilen ilaç ve kafein tüketiminden kaçınılmalıdır. Gebe kadın, kendisini sürekli yorgun hissediyorsa: yetersiz beslenme, egzersiz eksikliği, kansızlık, kalp hastalığı gibi sistemik bir rahatsızlık, fazla aktivite, gebeliğe karşı aşırı tepki ve psikolojik etkenler yönünden incelemenin yapılması gerekir.

o Vajinal Akıntıda Artma:

Gebelik hormonlarının etkisi, büyüyen rahmin etraf dokulara, kasıklara ve damarlara yaptığı bası nedeniyle: miktarı artmış, kokusuz, renksiz ya da hafif sarımsı renkte olan vaginal akıntının olması, gebeliğin normal seyri olarak kabul edilebilir. Gebeyi rahatsız edecek şekilde peynir kıvamında kötü kokulu ve fazla miktardaki akıntılar bir hastalığın habercisi olabileceğinden zaman kaybetmeden hekime müracaat edilmesi gerekir.

Alınması Gereken Önlemler:

Temizliğin dikkatlice ve iyi yapılması, hijyen kurallarına uyulması gibi tedbirler akıntıyla mücadele etmede oldukça başarılı bir yöntemdir. Perine bölgesinin (haznenin etrafı ile anüs arasında kalan kısım) mikrop kapmasını önlenmesi bakımından, tahrişten kaçınılması, bölgenin kuru ve temiz tutulması gerekir. Bölgenin serin tutulması ve hava akımının sağlanması bakımından pamuklu giysilerin giyilmesi tavsiye edilebilir. Sıkı giysiler ve külotlu çorap giymekten kaçınılmalıdır. Akıntı rahatsız edecek düzeyde ise, sık olarak değiştirilmek üzere günlük petler kullanılabilir. Mikrop kapma riskini artırdığından tampon kullanılmamalıdır. Haznenin içinin duş şeklinde yıkanması, haznenin mikroptan korunmasını sağlayan doğal ortamının bozulmasına yol açacağından, temizlik spreylerinin ve pudraların kullanılmaması tavsiye edilir.

Vajinal akıntının karakterinde, renginde ve kokusurîda bir değişikliğin olması mikrobik bir hastalığın habercisi olabileceğinden, ayrıca akıntı miktarında aniden artışın olması durumunda ise bebeği çereleyen su kesesinin yırtılmış olabileceği düşünülerek zaman kaybetmeden hekime başvurulması gerekir.

Gebelikte vajinanın mikrop önleyici doğal yapısı kısmende olsa bozulduğundan mikropların yerleşmesi ve hastalık oluşturması kolaylaşmaktadır.

o Burun Tıkanıklığı ve Burun Kanaması:

Bazı kadınlarda gebelik sırasında allerji ya da soğuk algınlıkları varmış gibi burunda dolgunluk, tıkanıklık veya burun akıntısı oluşabilir. Bazılarında ise nadiren de olsa burun kanaması meydana gelebilir.

Alınması Gereken Önlemler:

Aralıklı olarak soğuk buhar tatbiki, tuzlu su içeren burun damlası ya da burun spreyleri burun tıkanıklığını geçirmede beş gün süreyle güvenle kullanılabilir. İlaç içeren burun damlaları bebeğin gelişimini etkileyebileceğinden ve bazı türleri de annenin tansiyonunu yükseltebileceğinden kullanılması tavsiye edilmez. Burun kanaması olduğunda baş öne doğru eğilmeli, burun kanatları birbirine yapıştırılacak şekilde parmakla burun kanatlarına bastırılmalıdır. Burun köküne baskı veya buz torbası uygulaması da faydalı sonuç verebilir. Eğer kanama devam ederse buruna gazlı veya pamuklu tampon uygulanabilir. Burun kanamasında hiç bir zaman baş arkaya doğru atılmamalıdır. Yapılan ilk yardıma rağmen durdurulamayan burun kanamalarında zaman kaybetmeden tansiyon kontrol edilmeli ve hekime başvurulmalıdır,

o Tansiyon Düşüklüğü ve Bayılma:

Gebeliğin ilk üç ayında meydana gelen hormonal değişiklikler, psikolojik etkenler, dolaşım bozukluğu ve tansiyonun aniden düşmesi gibi nedenlerle gebe bir kadında baş dönmesi ve baygınlık hissi gelişebilir. Bacak damarlarında kanın göllenmesi, kan şekerinin düşmesi, ani pozisyonun değişikliği, yorgunluk, damar yatağında mevcut sıvı miktarının artması ile dolaşımın yüklenmesi ve nispi olarak kansızlığın gelişmesi gibi nedenlerden ileri gelir. Ayrıca, gebeliğin daha geç dönemlerinde kadının sırtüstü yatmasına bağlı olarak hafif tansiyon düşüklüğü ve baş dönmesi görülebilir.

Alınması Gereken Önlemler:

Genel olarak hastalardaki ilk belirti: anlamada zorlanma ve yetersizlik, baş dönmesi ve görme bozukluğu şeklinde kendini gösterir. Baş dönmelerinde ve bayılma durumlarında yapılacak ilk müdahale hastayı sırt üstü yatırıp başının altına yastık koymadan bacaklarının yukarı kaldırılması gerekir. Gebe kadın, kendinde bu durumu hissettiği anda hemen oturmalı ya da uzanmalıdır. El ve ayak parmak uçlarının sıkıştırılması, yüzüne bir bezle soğuk su veya kolonya sürülmesi ile hastanın kendine gelmesi sağlanabilir. Bunlar yapılırken bir sağlık mensubu tarafından nabız ve tansiyonun kontrol edilmesi alınması gereken önlemler bakımından gerekli olduğu bilinmelidir.

Ani pozisyon değişikliklerinden, uzun süre aynı pozisyonda oturmaktan ya da ayakta durmaktan kaçınılmalıdır. Çünkü bu durum kanın göllenmesine ve baygınlık hissine neden olmakta, vücutta dolaşan kan miktarının azalmasına sebep olmaktadır. Sırtüstü yatarken önce bir tarafa yan dönüp uzanmalı, daha sonra oturur pozisyon alınmalıdır. Temiz hava rahatlatıcı olacağından sıcak ve kalabalık ortamlardan kaçınılmalı, hava akımına maruz kalmayacak şekilde kapı ve pencere açılmalı rahat ve ferah bir ortam sağlanmalıdır. Orta dereceli ekstremite ve solunum egzersizleri faydalı olabilir, yeterli derecede istirahat edilmesine, demir ve vitamin desteğinin yapılmasına, sık ve az yemek yemeye özen gösterilmelidir.

Penis Kanseri

Penis kanseri çok enderdir. Genellikle sünnet olmamış ve sünnet derisinin altındaki bölgeyi temiz tutmayan erkeklerde görülür. Ilk safhalarda, genellikle penis ucuna yakın ağrısız küçük oluşumlar ortaya çıkar. Ameliyatla çıkarılıp incelenmeden, bunları alelade zararsız penis siğillerinden ayırmak olanaksızdır. Hapis oluşum geliştikçe ağrı ve kanama olabilir.

Belirtiler

- Penisin genellikle ucunda, sivilce gibi ağrısız bir yara;

- Peniste başka tip ağrısız sivilce veya siğiller.

Teşhis

Penisteki herhangi bir oluşum üroloğa görünmek için yeterli bir nedendir. Doktor muayenede kitlenin çıkarılarak incelenmesi sonucunda kitlenin habis olup olmadığına karar verir. Habis olduğu ortaya çıkarsa, vücudun başka yerlerine dağılıp dağılmadığını anlamak üzere birtakım başka testler yapılarak yayılmayı kontrol altına alabilmek için gerekli en iyi tedaviye karar verilir.

Bütün diğer kanserler gibi penis kanseri de hayatı tehdit edebilir. Ne kadar erken teşhis ve tedavi olursa, iyileşme şansı o kadar yüksektir.

Tedavi - Ameliyat

Habis oluşumla birlikte, penisin küçük bir kısmının da çıkarılması gerekebilir. Penisin büyük bir bölümü çıkarılsa da, cinsel aktivite ve idrar yapmak için yetecek kadarı bırakılabilir.

Diğer Tedaviler

Hastalığın vücudun diğer taraflarına da dağılmasını engellemek veya dağılmayı kontrol altında tutmak için, radyoterapi veya kemoterapi kullanılabilir.

13 Temmuz 2009 Pazartesi

Prezervatif

Kondom iliski öncesi erkegin sertlesmis penisine takilan, latexten yapilan ince ve esnek bir kiliftir.

Gebeligi nasil önler?

Kondom spermlerin hazneye ve oradan da rahime ulasmasini engelleyerek gebeligi önler. Kondom ile korunan çiftler her iliskide kondom kullanmalidir.

Ne kadar etkilidir?

Dogru ve her iliskide yeni bir adet kullanildiginda %97 oraninda gebelikten korur. Kondom diger modern yöntemler gibi,geri çekme gibi geleneksel yöntemlerden daha etkilidir.

Kondomun yararlari

Kondom AIDS de dahil olmak üzere cinsel yolla bulasan hastaliklara karsi koruyucudur.
Kondom kullanmak için muayene olmak ya da reçete gerekmez.
Yan etkisi yoktur. Herkes kullanabilir. (Kondomun yapisindaki maddelere duyarliligi olanlar disinda)
Kondom cinsel iliskinin uzamasini saglar. Erken bosalmanin önlenmesine yardimci olabilir.
Servikal kanserin önlenmesine yardimci olabilir.

Kullanacak kisilere uyarilar


Her cinsel iliskide yenisini kullaniniz.
Kondom sertlesmis penise hazne ile temas etmeden önce uygulanmalidir. Uç kisminda meninin birikmesi için küçük bir bosluk birakilir.
Iliskiden sonra erkek penisini geri çekerken kondomu çevresinden tutmalidir. Böylece meninin hazneye dökülmesi önlenir.
Kondom kayganlastirmak için yag, krem veya vazelinli jellerle birlikte asla kullanilmamalidir. Bu ürünler kondomu eritip yirtilmasina yol açar.
Spermisit jelleri veya suya dayanikli kondom kayganlastirici kremleri kullanabilirsiniz.
Kuru sürtünme kondomun yirtilmasina neden olabilir. Hazne kayganlasmis olmalidir.
Eger kondom yirtilirsa veya hazneden çikarsa hemen koruyucu krem veya jel uygulanmalidir.
Kondomu evinizde karanlik, serin ve rutubetsiz bir yerde saklayiniz.

Çiftlerin kondom ile spermisitleri birlikte kullanmalari tesvik edilmelidir. Bu durum dogum kontrol yöntemi olarak etkinligi artirir ve AIDS dahil cinsel yolla bulasan hastaliklara karsi koruma saglar.

Egzama atopik dermatit

Atopi; deri, burun veya akciğerin aşırı inflamasyona eğilim gösterdiği yani saman nezlesi,astım,deri hassasiyeti olması durumunu (alerjik bünye) anlatmak için kullanılan bir sözcüktür. Atopi ailesel geçişlidir. Atopik Dermatit yani egzema, bir tür alerjik deri iltihabıdır. Alerjik kontakt dermatit, seboroik dermatit ve numuler dermatitte egzama grubu içinde yer alırlar.
Her yaşta rastlanan bir hastalık olmasına karşın,daha çok bebeklikten gençliğe kadar olan yaş diliminde görülür. Annesinde alerjik hastalık olan yeni doğanda %27 oranında görülür.
En sık görülme yaşı 1 yaştır. 2 yaşından sonra genellikle kaybolur. Kaybolmayanlar genellikle 25 yaşına kadar iyileşir.Ama % 50 sinde ömür boyu ilk dönemlerdeki kadar ağır olmamakla beraber devam eder.
Ayrıca meslek egzemaları olarak sınıflandırılabilecek erişkin egzamaları da vardır.Sürekli bir kimyasala maruz kalma buna neden olabilmektedir.Tedavinin başlıca şartı meslek değiştirmektir

Belirtileri:
Başlangıç evresinde;
-Kaşıntı
-Gerginlik
-Deridekızarıklık.
-Sulanma( Genellikle eğer buradaki duruma kaşıma yüzünden bekteriyel ya da viral bir enfeksiyonda eklenirse görülür.)
Daha sonra ise; Daha az kızarıklık eşliğinde ve daha kuru bir iltihaplanmadır.Deri pullu ,kahverengimsi bir hal alır.
Bu değişiklikler, derinin yüzeysel katmanlarındaki bir iltihap sürecine veya bazı dışsal etkenlere bağlı olarak ortaya çıkar.Dışsal etkenlerin etkisinde kalan bölgenin uzağında da egzama oluşabilirrneğin eller bir kimyasal maddeden etkilendiğinde, egzama bacaklarda oluşabilir.

Yeni doğandaenellikle yüzde ve kulak arkasındaki pililerde, dirseklerde, dizlerin arkasında ve popolarında görülür. Yüzde özellikle göz kapaklarının birleştiği çizgilerde görülür.

Çocuklardaol ve bacakların dış yüzünde görülür. Çocuk ve ergenlerde, deri belirtilerinin olmadığı alana sert bir cisimle basıldığında beyaz dermografizm denilen beyaz renkli bir kabarıklık oluşur. Bu şüpheli durumlarda doktorlar tarafından atopik dermatit tanısı koymak için uygulanan bir yöntemdir. Daha yararlı bir test ise kanda IgE antikorlarına bakmak ve alerji deri testi yapmaktır. Deri testi gıdalar, ev tozu akarları, hayvan tüyleri, polenlerle yapılır.Hastalık bazen tipik olmayan bir şekilde avuç içleri el ve parmak sırtlarında veya ayakların üzerinde de görülebilir.

Nedenlerietabolik işlevlerdeki aksaklıklar,bazı maddelere karşı duyarlılıklar egzamaya neden olabilir.(örneğin süt).Bu madde alerji testi ile belirlenebilir Ara sıra toz ve toz tutan objeler ( yün yastıklar, yataklar, halılar, bazı oyuncaklar ve yün ve sentetik kıyafetler ) hastalığın kötüleşmesine neden olabilir...

Tedavi ve öneriler:
-Eğer hastanın bir gıdaya duyarlılığı saptandı ise bu gıda mutlaka diyetinden çıkarılmalıdır.
-Eğer sorumlu olan, çevresel bir faktörse onlardan da kaçınmak gerekir.
-Ilık su banyosu ve kokusuz sabunlar kaşıntıyı azaltır. Bir havlu ile sürtmeksizin hafifçe kurulanır ve hemen nemlendirici krem sürülür
-Antihistaminikler derideki kaşıntıyı önlemektedir. 12 yaşın altındaki çocuklarda uyku hali yapmayan ve uzun etkili antihistaminikler kullanılmalıdır.
-Tırnaklar kısa kesilmelidir.
-Yumuşak ve pamuklu giysilerin kullanılması uygundur.
-Deterjanlar hafif ve parfümsüz olmalıdır.
-Şiddetli belirtiler için kortizonlu kremler kullanılabilir.
-Fakat bu kremler kesinlikle yüzdeki belirtilere uygulanmamalıdır.
-Eğer belirtilerde sulanma olursa hasta mutlaka doktoruna başvurmalı ve gerekli olan antibiyotikleri kullanmalıdır.
-Her hastalıkta önemli olan moral destek,deri hastalıkları söz konusu olduğunda daha da önem kazanmaktadır.Morali yüksek tutmak tedaviden daha iyi sonuç almayı kolaylaştıran bir faktördür.
-Son yıllarda bu hastalığa karşı bazı özel tedavi yöntemleri geliştirilmiştir. Topikal immunmodilatör adını verilen bu ilaçlar orta şiddetteki egzemalarda kullanılmaya başlanmıştır. Yeni keşfedilen bu ilaçlar kortizon içermez. Yapılan son çalışmalarda, bu ilaçların egzeması olan hastalarda iyileşme sağladığı ve de kortizonlu ilaçlar gibi yan etki oluşturmadığı saptanmıştır.
-Atopik dermatit oldukça yaygın bir hastalıktır. Uygun yapılan bir tedavi ile hastaların büyük bölümünde hastalık kontrol altına alınabilir.

MEMEDE YUMRULAR

Memedeki yumruların büyük bir çoğunluğu habis değildir. Ne var ki, bir kısmı da habistir. Onun için bir şişkinlik fark ederseniz doktorunuzu arayın. Adet döneminizin sonunda iseniz birkaç gün beklemeyi tercih edebilirsiniz, çünkü yumru adet kanamasından sonra kaybolabilir, bu da onun zararsız bir kist olduğunu gösterir.

Belirtiler

- Memelerde bir veya daha çok yumru, ağrılı veya ağrısız olabilir;

- Meme başlarından yeşilimsi veya saman rengi bir salgı çıkabilir.

Selim bir durumun ortaya çıkardığı kistlere fibrokistik değişiklikler denir. (Bu duruma bazen kronik kistik mastitis, meme displazisi veya selim meme hastalığı da denir.) Kist, adet döneminin sonuna doğru, vücudunuz daha fazla sıvı tutmaya başladığında büyüme eğilimi gösteren sıvı dolu bir torbacıktır. Bazı kistler çok küçük olurlarken bazısı tavuk yumurtası kadar büyük olabilir. Bastırıldığında büyükler hafifçe şekil değiştirebilir ve cilt altında biraz hareket edebilir.

Kistlere neyin sebep olduğu bilinmiyor. Genellikle menopozdan sonra kaybolduklarına göre, büyük ihtimalle yumurtalık hormonlarıyla bir ilgisi olabilir. Memedeki yumrular kist veya kanser değilse, büyük ihtimalle fibroadenomlar (veya adenofibromlar) denilen ve daha çok genç kadınlarda görülen selim tümörlerdir. Bir fibroadenomun dokunulduğunda ele sert, düzgün, lastik gibi gelen, belirli bir şekli vardır. Cilt altında oynayabilir.

Başka tip yumrular da vardır. Şişlik bir enfeksiyondan veya ağır bir yara nedeniyle ortaya çıkabilir. Yumrunun sebebi lipom da (yağlı doku tümörü) olabilir. Özellikle süt kanallarında birini tıkıyorsa, kiste sebep verebilecek İntraduktal Papilloma da olabilir. Bu oluşumların hiçbiri habis değildir.

Teşhis

Doktorunuz başlıca kaygısı memenizdeki yumruların kanser olmadığından emin olmaktır. Eğer ele kist gibi gelen bir tek şişlik varsa, doktor ince bir iğne kullanarak içindeki sıvıyı çekmeye çalışabilir. Sıvı alınırsa yumru kaybolur bu da onun bir kist olduğunu gösterir. Bu sıvı habislik belirtisi aranmak üzere, laboratuvara gönderilerek analiz ettirilir. Eğer ailenizin geçmişinde meme kanseri varsa, bu testin mutlaka yapılmasını isteyebilirsiniz.

Eğer yumru ele kist gibi gelmiyorsa veya kist gibi olsa bile doktorunuz içindeki sıvıyı çekemiyorsa, mamogram (özel bir meme röntgeni) yaptırmanızı önerebilir. Eğer yumru yeterince büyükse, ultrasonografi de bazen yararlıdır. Sıvı alınamayan yumru da kist olabilir.

Eğer mamografi veya ultrasonografi içi boş bir kist değil de sert bir bölge gösteriyorsa, ikinci adım yumrunun ya bir kısmının veya hepsinin çıkarılarak mikroskop altında incelenmesi için biyopsi yapmaktır. Dokunun içinden çok küçük bir parça alınarak yapılan iğne ile biyopsi, doktorun muayenehanesinde ve lokal anestezi ile uygulanabilir. Ameliyat şeklinde yapılan biyopside yumrunun tümü kesilip çıkarılarak habis olup olmadığı incelenir (mamografi veya ultrasonografi yanıltıcı olabilir, iğne ile yapılan biyopside ise habis bir tümörün habis olmayan bir noktasından parça alınmış olabilir). biyopsi ameliyat şeklinde ise hastanede lokal anestezi ile veya bayıltılarak uygulanır.

Eğer habis değillerse, arada bir rahatsızlık vermenin dışında zararsızdırlar. Yapılan son araştırmalara göre, eğer memenizde fibrokistik değişimler varsa, kansere yakalanma ihtimaliniz herhangi birinden fazla değildir (daha eski çalışmalar ihtimalin hafifçe yüksek olduğunu söylüyordu). Ancak memesinde yumrular olan bir kadının habis bir tümörün oluştuğunu fark etmesi daha zordur.

ilaç Tedavisi

Kadınların çoğu aspirin gibi hafif ağrı kesiciler alırlar. Memeyi iyi bir şekilde taşıyacak bir sutyenin, hatta gece de, giyilmesi etkili olabilir. Danazol veya bromokriptin birçok kadının göğüs ağrılarını geçirirse de, hem hoş olmayan yan etkileri vardır hem de pahalıdır. Bazen E vitamini kullanılsa da yararlı olduğunu belirten somut kanıt yoktur.

Ameliyat

Kistler sadece kist olduklarının belirlenebilmesi için tetkik edilirler, yoksa çok acı vermedikleri ve içindeki sıvı boşaltıldıktan sonra yeniden büyümedikleri takdirde çıkartılmalarına gerek yoktur. Fibroadenoma veya diğer selim tümörler büyük veya ağrı verici değillerse kalabilirler. Lumpektomi (yumruların çıkarılması) hastanede yapılır ve genellikle gece kalmayı gerektirmez.

Beslenme

Sigara içiyor ve kafeinli maddeler tüketiyorsanız, bunları tamamen bırakmak veya azaltmak isteyebilirsiniz. Kanıtlar kesin değilse de, bazı kadınlar sigara ve kafeinli maddeleri bıraktıklarında memelerindeki yumruların küçüldüğünü bildirmişlerdir.

KOLESTEROL Nedir

Kolesterol, insan ve hayvan hücrelerinde bulunan yağımsı bir maddedir. Vücut tarafından üretildiği gibi (örneğin karaciğerde) çeşitli besinlerle de vücudumuza girer. Tüm vücutta yaygın olarak bulunmakla birlikte, özellikle beyin, sinirler, kalp, bağırsaklar, kaslar, karaciğerde bulunur.

Bir çok hormonun (kortizon, seks hormonları gibi) üretiminde kullanılan kolesterol aynı zamanda D vitamini ve safra üretiminde de kullanılır.

LDL, HDL

Kolesterol, yağımsı bir madde olduğundan suda çözünmez. Kanda taşınabilmesi için suda çözünür maddelerle birleşmesi gerekir. İşte bu maddeler karaciğerde üretilirler. Kolesterol bunlarla birleşince lipoprotein adını alır. Bunlar; karaciğerden diğer organlara ve kandan karaciğere kolesterol taşırlar. İşte karaciğerden kolesterolü alıp diğer organlara (dolayısı ile kana) kolesterolün iletimini sağlayan LDL (Low Density Lipoprotein, düşük yoğunluklu lipoprotein), kötü huylu kolesterol olarak bilinirken, kandaki kolesterolü karaciğere taşıyan HDL (High Density Lipoprotein, yüksek yoğunluklu lipoprotein), iyi huylu kolesterol olarak bilinir. Yine VLDL (Very Low Density Lipoprotein), IDL (Intermediate Density Lipoprotein) ve trigliserid de kandaki yağ (ve yağımsı) maddelerindendir.

Kan dolaşımında ne kadar yüksek oranda LDL- kolesterol bulunuyorsa kalp hastalığına yakalanma riski o kadar yüksektir.

HDL-kolesterol düzeyi düşük ise kalp hastalığına yakalanma riski yine yüksek olacaktır.

Hamilelik hakkinda soru-cevap

Vajinal akıntılarımın artması normal mi?


Evet: Hormon salgıları ve genişleyen damarlar lökore adı verilen akıntıya neden olur. Bu, oldukça bol miktarda gelen, beyaz ve kokusuz bir akıntıdır. Tek yapılması gereken, özenli bir hijyenik temizliktir. Kaşıntı, yanma ya da kötü koku olursa, vakit kaybetmeden jinekoloğa başvurulmalıdır.


Diş hekiminin uyguladığı lokal anestezi sorun olur mu?


Hayır: Verilen uyuşturucunun miktarı o kadar azdır ki, ne gebeye ne de bebeğe zarar vermez. Ancak, bazı durumlarda kullanılan ve rahimde kasılmalara neden olan kuvvetli maddelerden kaçınılması için, diş hekimine, hamilelik durumu mutlaka bildirilmelidir.


Havayolunu tercih etsem daha mı güvenli olur?


Evet: Uzun mesafeler söz konusuysa, havayolunu kullanmak, tüm diğer karayolu ulaşım şekillerine göre daha avantajlıdır. Daha kısa mesafe için otomobil ve tren yolculuğu tercih edilmelidir. Böylece, hareketsizlikten uyuşan vücudu mola vererek dinlendirmek mümkün olabilir. Otobüs ve gemi ise, özellikle hamileliğin ilk aylarında, mide bulantılarını artırır.


Radyografiden kaçınmalı mıyım?


Evet ve hayır: Gebeliğin ilk döneminde, ya da gebelik şüphesi varsa, X ışınlarından kaçınmak gerekir. Aslında, hamile olduğundan şüphe edenlerin, adet döneminin ikinci yarısında röntgen çektirmemesi daha iyi olur. İlk 3 ayın ardından risk azalır. Ancak, yine de röntgen çektirirken karnın korunması yerinde olur.


Hamileliğin son günlerinde cinsel ilişkiye girmek doğumun erken başlamasına neden olur mu?


Evet: Döl sıvısı, prostaglandin içerir. Bu da, rahimle temas halinde, kasılmaları başlatır. 8. ayın ortalarından itibaren prezervatif kullanılmalıdır.


Bebeğin hareket etmesi herşeyin yolunda olduğu anlamına mı gelir?


Evet: Hamileliğin 28. ayından itibaren, herşeyin yolunda gittiğine dair bir güvenlik tedbiri olarak, fetüsün hareketlerini düzenli olarak sayma yoluna gidilebilir. 12 saat içinde, en az 10 yumruk ya da tekme hissetmeniz gerekir. Azaldığını ya da durduğunu hissederseniz hemen doktora başvurmalısınız.


Sezaryenden sonra, bir daha normal doğum yapılabilir mi?


Evet: Dünyada sezaryenle doğum yapmış kadınların yüzde 70 i ikinci kez normal doğum yapabilmiştir. Bunun ilk şartı, bebeğin duruşunda anormallik, kasıkta şekil bozukluğu gibi cerrahi müdahaleyi gerektirecek bir neden bulunmaması. İkinci şart ise, vajinal yolla doğumun kasılmalarına dayanması için, rahimdeki kesiğin tamamen iyileşmiş olması.


Küçük göğüslü kadınların yeterince sütü olur mu?


Evet: Göğüsün boyutlarının süt verme kapasitesiyle hiç ilgisi yoktur. Göğüslerin iriliği, bu bölgedeki yağlı dokuya, süt üretimi ise süt bezlerinin etkinliğine bağlıdır.


Miyoplar süt verebilir mi?


Evet: İlke olarak, ne doğum, ne de süt vermek miyopluğu artırmaz. Yine de, göz kusurunun 8 dereceden yüksek olduğu durumlarda, kontrolden geçmek ve gerekirse emzirmemek gerekir.


Biranın süt yaptığı doğru mu?


Hayır: Biranın süt üretimini artırdığı bilimsel olarak kanıtlanabilmiş değildir. Hatta, yapılan son araştırmalar, fazla bira içenlerde bebeğin daha az emmesine neden olabilecek şekilde sütün tadında bozulma olduğunu ortaya koymuştur.


Gebelikteki yakınmalar, beslenme, gündelik hayat


Gebelik hastalık değil, sağlıklı bir vücudun doğal bir işlevidir. Abartılı olmadığı takdirde, hiçbir aktivitenin ve besinin olumsuz bir etkisi yoktur. Doğum hekimi, gereksiz kısıtlama ve yasaklamalarla, yüklü vitamin reçeteleriyle gebeyi kaygılandırmamalı, gebeliğin doğal bir olay olduğuna inandırmalı, gebeliğin minimal yakınmalarını kolayca tolere edebilmesini sağlamalıdır. Kötü beslenme, bebeği değil, anneyi olumsuz etkiler. Gebelik öncesi günlük enerji gereksinimini 2000 kcal olarak kabul edersek, gebenin günlük ek kalori gereksinimi 300 kcal dir.


Gebenin günlük enerji gereksinimi sadece yüzde 17 artarken, vitamin gereksinimi yüzde 20 - 25, mineral gereksinimi yüzde 100 artmaktadır. Yani gebenin "iki canlı için" yemesi gerekmemektedir. Gebelik öncesine kıyasla, biraz kaliteli yemesi yeterlidir. Gebelik süresince, 9 - 12 kilo alımı yeterlidir. İlk 16 haftada 1,5 - 2 kilo; sonra, haftada 400 gr almalıdır. Dördüncü aydan sonra, ayda 1 kilogramdan az, 3 kilogramdan fazla almamalıdır.


Gebelik öncesine kıyasla, günde 30 gr ek protein gereklidir. Protein, günlük kalori alımının yüzde 12 sini oluşturmalıdır. Gebenin günlük demir gereksinimi, hiç bir şekilde diyetle karşılanamaz. Demir eksikliği kansızlığını önlemek için, her gebeye 13. - 14. haftadan sonra, günde bir adet depo demir preparatı eklenmelidir. Süt verirken de, demir almaya devam etmelidir. Gebenin demir alımı, bebeği için değil, kendisi içindir. Süt, antasitler, çay, aşırı kalsiyum alımı, demir emilimini azaltır. Gebelik öncesi günlük kalsiyum gereksinimi 800 mg, gebelik ve süt vermede 1000 - 1200 mg dır. 1 litre inek sütü, 1200 mg kalsiyum içerir. Tüm gıdalarda yaygın olarak bulunur.


Gebelik öncesinde ve sırasında sağlıklı olanlar, gebelik öncesi günlük yaşam şekillerini ve iş hayatlarını hiç bir kısıtlama olmadan yaşayabilirler. Gebe, tenis ve ata binme hariç, alışık olduğu tüm sporları yapabilir. Son 6 haftaya kadar denize girip, makul ölçüde güneşlenebilir. Araba kullanabilir.


Çağımızın alışılagelmiş tüm yolculuk şekilleri, gebeliğe hiçbir ek risk getirmemektedir. Yolculuğun dezavantajları sadece yeme, içme, uyku alışkanlıklarının değişmesi ve tıbbi olanakların yeterli olamayabileceği koşullardır. Gebe, yolculukta uzun süre oturmamalıdır. Uçak yolculuğunun ve metal dedektörünün hiçbir sakıncası yoktur.

9 Temmuz 2009 Perşembe

Adet hakkında

Adet hakkında sıkça sorulan sorularla detaylı bilgiler;
Siklus nedir?:İki adet arasında geçen süreye; yani bir kanamanın ilk gününden, sonraki kanamanın ilk gününe kadar geçen süreye sklus ya da periyot denir.Genel olarak 28 gündür. Tabi ki bu kaba bir ortalamadır ve kadınların adet süreleri büyük ölçüde değişir.İdeal sürenin 28 ± 7 gün olduğu en az 21 en fazla 35 gün olması normal kabul edilir.

Yumurtlama ne zaman olur?:
Siz ister 26 günde bir adet görün, ister 30 günde bir;corpus lüteumun (corpus lüteum;folikül çatlayıp yumurtlama gerçekleşince kalan folikül kalıntısı,sarı cisim) ömrü,gebe kalmadığınız sürece; tüm kadınlarda aynıdır.Hep 14 gündür.
Buradan yola çıkarak yumurtlama zamanınızı saptayabilirsiniz.

Örnek:En son adet tarihinizden 30 gün sonra adet gördüyseniz, 30-14 =16
demek ki sizin yumurtlamanız, sklusunuzun 16. gününde gerçekleşiyor.
Eğer 26 günde bir adet görüyorsanız 26-14=12 ,12. günde yumurtlamanız gerçekleşiyor demektir.

Adet kanaması ne kadar sürer?:
Ortalama menstüral kanama süresi de 5 ± 3 gün olarak kabul edilmektedir. Yani en az 2 gün, en fazla 8 gün süren adet kanaması normal sınırlar içindedir.

Ne kadar kan kaybedilir?:
Adet kanaması esnasında 20 ile 80 mililitre arasında miktarda kan kaybedilir.Basitce üç ile beş pet normal kabul edilmektedir.Bu miktarın altı ya da üstü sorun olduğunu gösterebilir.

Adet düzenini bozan etkenler:-Üzüntü
-Stress
-Kan Hastalıkları
-Kanserler
-Enfeksiyon
-Hormonal problemler
-Tümörler
-Doğum kontrol hapı gibi hormon haplarının yanlış kullanımı
-Spiral
-Tiroid hastalıkları gibi bir çok neden adet düzenini bozabilir.

Ne zaman doktora gidilmeli?

-İdeal olan her kadının düzenli olarak 6 ayda bir jinekoloğa gitmesi ve bazı testleri düzenli olarak yaptırmasıdır.Bu takip,özellikle kanser,tespit ve erken teşhisi için çok önemlidir.

-İki adet arasında geçen sürede normal dışı bir değişiklik olduysa,

-Ara kanmalarınız oluyorsa,

-Kanamalarınız çok uzun ya da kısa sürüyorsa ya da olmuyorsa.

-Ağrı ya da geriliminizde bir değişiklik varsa

En kısa sürede doktora gitmelisiniz.

Premenstrüel(adet öncesi) gerilim nedir?
Siklusun ikinci yarısında,menstrüasyondan, 2-10 gün önce bazı kadınlarda görülen değişik semptomların hepsine birden ?premenstrüel gerilim sendromu? denir.Kadınların %30-50 sinde görülür.Gerçek nedeni bilinmemekle birlikte su-tuz dengesizlikleri ve hormonal değişimlerin buna neden olduğu düşünülmektedir.Premenstrüel gerilim belirtileri kanamanın başlamasıyla son bulur.
Bulgular kadından kadına değişmekle birlikte klinik olarak 5 grupta incelenebilir.
-Davranış Belirtileri:Sinirlilik,öfke,heyecan,panik,nedensiz uyku bozukluğu,yorgunluk, depresyon,sexüel arzularda artış,dikkatsizlik,suça ve intihara yöenlme,zihnini toplayamama.
-Nörolojik Belirtiler:Başağrısı,migrenkol ve bacaklarda kuvvet azlığı,epileptik krizlerde artış.

-Solunumsal Belirtiler:Astım,ses kısıklığı,alerjik rinit.

-Mide Barsak Belirtileri:Bulantı,kusma,iştah artışı ya da azlığı,karında yaygın yağlanma,kabızlık.

-Diğer Belirtiler:Ödem,sırt ağrısı,kilo alma,kasıklarda ve karında ağrı,ağırlık hissi,genital bölgede ödem ve kaşıntı,ağız ve genital bölgede yaralar ve ciltte akne.

Bu, kadın için oldukça ciddi ve rahatsız edici olabilen bir dönemdir.Bazı ülkelerde kadınların bu özel durumu için hukuki düzenlemeler bile yapılmıştır.Eğer kadın bir suçu premenstrüel dönemde işlediyse,bu hafifletici neden sayılmaktadır.

Premenstrüel gerilim tedavisi:
-Tuz,alkol,kahve,çay ve sigara kısıtlanır.
-Sklisun ikinci yarısında diüretikler verilir.
-Yeterli uyku ve dinlenme sağlanır.
-Stresi gidermek için,hafif gevşetici ilaçlar önerilir.
-Düzenli egzersiz,yürüyüş,yüzme,bisiklete binme gibi sporlar bu dönem için rahatlatıcı bir zemin hazırlar.
-B6 ve ağrı kesiciler verilebilir.
-Yüksek protein içeren taze besinlerle,sebze meyve ve kalsiyumdan zengin diyetler yararlıdır.
-Premenstrüel gerilim hastalıklı bir hal aldığında psikoterapi gerekebilir.

Adette yaşanan rahatsızlıklar:

Genel olarak bir çok kadında görülen adet dönemi belli başlı problemleri şunlardır:
-Bel ve sırt ağrısı
-Karında gerginlik
-Baş ağrısı
-Bulantı
-Sinirlilik,uyuşukluk
-Göğüslerde gerginlik,dolgunluk

Öneriler:
-Ağrınız varsa çok kuvvetli olmayan ağrı kesiciler alabilirsiniz
-Stressiz ortamlarda bulunun
-Uykunuza ve yeterince dinlenmeye özen gösterin
-Karnınıza ve belinize sıcak uygulama yapabilirsiniz

KusmaYeni Doğan

Yeni doğan bir bebek için, hatta daha büyük bebekler için bile beslenme sonrasında bir miktar besini dışarı çıkarmak az rastlanan şey değildir.

"Çıkarma" (yenen gıdaların çıkarılması), bebeğin ağzından küçük miktarda sütün dışarı çıkmasıdır, çıkarma, kusma ile karıştırılmamalıdır. Kusma esnasında bebeğin midesindeki her şey güçlü bir şekilde ağızdan dışarı çıkarılmaktadır.

Kimi yeni doğmuş bebekler her beslenme sonrası yedikleri gıdanın bir miktarını çıkarırlar, kimi bebekler yalnızca çok nadir aralarla çıkarırlar. Çıkarma çoğu anne babalar için çok sorunlu bir olaydır (çünkü çoğu anne baba, omuzlarında bir bez olmadan bebeklerini kucaklarına almamaları gerektiğini öğrenmişlerdir; oysa, bu nadiren bir probleme yol açar. Genelikle çocuk 7 aylık ile 12 aylık arasında bir yaşa geldiğinde, yeni bebek oturtulabiliyor ya da hareket edebiliyor ise problem kendiliğinden ortadan kalkacaktır.

Bebeğin yediği gıdaları neden çıkardığı tam olarak bilinmemektedir; bunun sebebi belki de olgunlaşmamış bir sindirim sistemi yüzündendir. Daha büyük çocukların ya da yetişkinlerin aksine küçük bebeğin yemek borusu ile midesinin üst kısmı arasındaki kaslar henüz mide içeriğini aşağı doğru itecek sekide gelişmemiştir. Dolayısıyla, herhangi bir hareket, hatta bebeği yatırmak kadar bir hareket bile ya da sindirim sisteminin kendi tepkisi dolayısıyla beslenme esnasında alman süt dışarı çıkmaktadır.

Bebeğin ağzından çıkan süt genelikle biraz ekşimsidir ve süt pıhtısı içeriyor olabilir. Bu konuda endişelenmeye gerek yoktur; çünkü dışarı çıkarılan süt sindirilme aşamasındadır.

Bebeğiniz yediği gıdaları çıkartıyor ise ne yapmalısınız?

Bazen bebekler midelerindeki gaz yüzünden yedikleri gıdaları çıkartırlar. Bu yüzden beslenme sonrasında bebeğinizi geğirtmek çok önemlidir. Biraz zamanlarını alsa bile, anne ve babalar bebeklerini her beslenme sonrasında geğirtmeye çalışmalıdırlar. Bazı doktorlar bebeklerin mama sandalyesi gibi bir yerde beslenme sonrasında yarım saat kadar dikine oturtulmasını da tavsiye etmektedirler.

Eğer yediği gıdaları çıkaran bir bebeğiniz varsa, bu problem muhtemelen ne yaparsanız yapın devam edecektir. Bebeğiniz sağlıklı olduğu ve kilo almaya devam ettiği sürece doktorunuz bunu önemsemeyecektir; bu sizin için de önemsenmeyecek bir olay olmalıdır.

Bununla beraber, kusmak endişe gerektiren bir olaydır. Yeni doğmuş bir bebek, doğumdan birkaç saat sonra, hafif kan karışmış olarak sümüksü bir sıvı kusar. Bu, genellikle endişe gerektirmeyen bir olaydır. Çünkü bu kan doğum esnasında annedeki kanamanın bebek tarafından yutulması nedeniyle kusmuğa karışmıştır. Kusma genellikle birkaç emzirme sonrasında da ortaya çıkabilir. Bununla beraber, daha fazla sürerse, bu yemek borusu ya da bağırsaklarda daha ayrıntılı bir incelemeyi gerektiren bir engel ya da tıkanıklık yüzünden olabilir.

Kusma ayrıca süte toleranssızlık ya da başka bir hastalığın başlangıç işareti olarak da ortaya çıkabilir.

Bebeğiniz kusarsa ne yapmalı?

Beslenme sonrasında gıdasını çıkarma adetinde olan bazı bebekler günde bir defa gibi sık aralıklarla büyük miktarlarda kusarlar. Bu durumda doktorunuza durumu bildirebilirsiniz; fakat yine de yukarıda söylendiği gibi bebek sağlıklı görünüyor ve kilo almaya devam ediyorsa muhtemelen endişelenecek herhangi bir neden yoktur.

Eğer kusmukta kan ya da yeşil safra varsa bebek derhal tıbbi muayene görmelidir, çünkü böyle bir durum ciddi bir hastalık belirtisi olabilir.

Kusmak kimi zaman bir enfeksiyon belirtisi olabildiği için, aslında hiç çıkartma adetinde olmayan bebeğiniz aniden kusarsa, bebeğin vücut ısısını almalısınız. Eğer vücut ısısı normal ise ve bebeğin davranışları bir anormallik göstermiyorsa muhtemelen her şey yolundadır. Eğer bebek kusmaya devam ederse doktorunuza haber veriniz.

Kalori Yakmanın Kolay Yolları

Özel diyet gıdaları almadan ya da spor salonuna gitmeden kilo verebilir misiniz? Evet!

Hayatınızda önemli değişiklikler yaparak, paradan tasarruf ederken emniyetli ve kalıcı bir biçimde kilo vereceksiniz.
1. Eliniz abur cubura değil, suya uzansın. İştahınızı yatıştırmanın eldeki en ucuz, en emniyetli yolu bu...
2. Dolapları boş tutun. Hem paradan hem de sizi caydıracak şeylerden tasarruf edersiniz. Etrafınızdaki yiyecek çeşitlerini azaltmanız sizi gereksiz yere atıştırmaktan alıkoyacak.
3. İlham verici bir şeyler yapın. Kilo verdiğinizde giymekten büyük keyif alacağınız bir elbiseyi buzdolanızın kapağına yapıştırarak kendinizi teşvik edebilirsiniz. Göbeğinize �piercing� yaptırmak da zayıflama azminizi artıracak bir fikir olabilir.
4. Baharatları dilediğiniz gibi kullanın. Araştırmalara göre, zencefil, kırmızıbiber, pul biber gibi baharatlar ve bunlarla yapılan soslar vücudunuzun yağ yakma kabiliyetini %25 oranında artırabilir.
5. Kilo vermek için uyuyun. Uykunuzu yeteri kadar almanız, daha fazla enerji elde etmek için yemek yemenizi engeller. Yapılan son bir araştırmaya göre, yeterince uyuyan bir kadının metabolizması %40 oranında artıyor.
6. Gece mutfak seferlerine bir son verin. Araştırmacılar karanlık odaların ve gecenin karanlığının bizi daha fazla yemeye sevk ettiğini belirtiyorlar. Yataya bir saat erken girmeyi deneyin. Evinizde daha neşeli, parlak ışıklara yer verin, hem daha mutlu olacak hem de daha az atıştıracaksınız.
7. Kahvaltıyı kesinlikle sektirmeyin. Gün için gereken enerji yakıtınızı almanızı ve öğle yemeğinde kendinizi daha az aç hissetmenizi sağlar.
8. Doğru bir biçimde atıştırın. Sert bir şeker 20 kalori civarındadır, tüketme süresi 20 dakikaya kadar çıkabilir. 400 kalori içeren bir dondurma külahı ise on dakikaya kalmadan midenizde olur.
9. İçinizden çılgınca yemek yemek geliyorsa, size kendinizi iyi hissettiren müzikler dinleyin. Araştırmacılar müziğin beyindeki, en sevilen yiyeceği yemenin etkilediği merkezi harekete geçirdiğini belirtiyorlar.
10. Yeşil çay için. İsviçre Üniversitesi�nde yürütülen bir araştırmanın sonuçlarına göre, yeşil çay içmek vücudun yaktığı kalori miktarını artırıyor. Günde üç fincan içmeye çalışın.
11. Yediğiniz şeye yoğunlaşın. TV izlerken, bir şeyler okurken, ders çalışırken ya da e-mail�lerinizi yanıtlarken yiyecekleri gözden uzak tutun.
12. Dışarı çıkın. Günde en az yirmi dakikayı dışarıda oturarak ya da yürüyerek geçirin. Güneş ışığı içinizdeki yeme istediğini kontrol etmenize yardımcı olur.

Sindirim Problemleri

Sindirim süreci düzgün giderse besinler parçalanıp moleküllere bölünerek kan damarlarınıza geçebilir hale gelir. Zaman zaman bazı nedenlerle bu parçalanma doğru gerçekleşmez ve sindirim ve özümleme işlemleri tamamlanamaz. Bu durumda vücudunuza yarayacak besinlerin çoğu sindirilemez ve büyük abdest çıkar. Bu sindirim bozukluğu sonucu bozuk ve eksik beslenme ortaya çıkar.

Belirtiler

- Kilo kaybı,

- İshal,

- Karın ağrısı, gaz ve şişkinlik,

- Genel halsizlik,

- Kötü kokulu ve gri-siyah büyük abdest.

Sindirim bozukluğunun nedenleri çok farklı olabilir. Pankreasta bir hastalık varsa, sindirim için gereken enzimler eksik olabilir. Buna bozuk sindirim diyoruz. Sindirimin büyük bir kısmı ince bağırsakta olduğu için, buradaki bir hastalık önemli besinlerin sindirilmeden dışarı atılmasına neden olur. Bu durumda büyük abdest yağlı görünümlüdür. Gri veya solgun renkte ve normalden fazladır. Kötü kokuludur ve köpüklüdür. Büyük abdestle yağ ve protein kaybı olur. Besinlerin sindirilememesi A, Bi 2, D, E ve K vitaminleriyle folik asit kaybına neden olur. Kanda B12 ve folik asit düşüklüğü besinlerin sindirilemediğinin başlıca göstergesidir. Sürekli yağ kaybıyla birlikte kalsiyum da vücuttan atılır ve istenmeyen sorunlar doğar:

Böbrek taşları (kalsiyum oksitli) ve kemiklerde osteomalacia adı verilen kemik erimesi denilen hastalık ortaya çıkar.

ÇÖLYAK (TROPİK OLMAYAN) SPRU

Çölyak (tropik olmayan) spru, emilim bozukluğunun yaygın bir nedenidir. Bu hastalığa, buğday, çavdar, yulaf ve arpada bulunan bir protein olan glütene karşı duyarlılık yol açar. Glütene tahammülsüzlük, barsağın içini döşeyen tabakanın besinlerin emilmesini sağlayan ince kıvrımlarını (vilüsler) yitirmesine neden olur. Ayrıca, barsak enzimleri yeterli miktarda üretilmemeye başlar. Sık görülen belirtiler, kötü kokulu ishal, şişkin karın ve anemidir.

Çölyak spru çocuklarda sık sık görülür. Bu çocuklarda, en çarpıcı belirtiler kilo kaybı ve büyüyememedir. Çocuklarda raşitizmin kemik değişiklikleri görülebilir; yetişkinlerde kemik ağrısı ve aşırı hassasiyetiyle birlikte osteomalasi ortaya çıkabilir.

Aşırı miktarlarda yağ ve protein içerip içermedlgini anlamak için dışkınızı incelemenin yanısıra, doktorunuz çölyak spru hastalığından kuşkulanırsa, ince barsağın baryumlu röntgenini (bkz. Yemek Borusu, Mide ve Barsağın Baryumlu Röntgeni) isteyebilir. Ağızdan sokulan bir aletle incebarsağın iç yüzeyinden biyopsi de alınır. Numune tropik olmayan spruya özgü değişiklikler açısından mikroskop altında incelenir.

Çölyak hastalığı, genellikle yemeklerden glüten içeren gıdaların kaldırılmasıyla tedavi edilir. Bazı besin eksikliklerini karşılamak için, başlangıçta vitamin ve mineral ilaveleri verilebilir. Doktorunuz ya da diet uzmanınız, uygun bir glütensiz diyet konusunda size yol gösterecektir.

Glütensiz bir diyet dikkatli bir şekilde uygulanırsa, birkaç aylık bir dönem içinde ince barsağın vilüsleri normal biçimlerine ve emme kabiliyetlerine ulaşırlar. Dışkınız normale döner ve kilo kaybı sona erer. Glütensiz diyet hayat boyu izlenmelidir, yoksa belirtiler tekrar ortaya çıkar.

TROPİK SPRU

Bu, emilim bozukluğuna neden olan başka bir hastalıktır. Dünyanın tropik bölgelerine giden ziyaretçileri etkiler. Belirtiler tropik bölgeden dönüldükten aylar, hatta yıllar sonra ortaya çıkabilir. Bu hastalığın nedeni belirsizdir, ama bulaşıcı bir mikroorganizma olabilir.

Tropik sprusu olan kişiler ishal, kilo kaybı, anemi ve kilo alamama sorunlarıyla karşılaşırlar. Teşhis testleri temel olarak çölyak sprunun testleriyle aynıdır.

Tropik sprunun tedavisi genellikle bir folik asit ve vitamin ilavesi ile tetrasiklin gibi bir antibiyotikten oluşur. Genellikle, özel bir diyet gerekmez. Hastalığın şiddetine bağlı olarak, 6 ay kadar antibiyotik kullanmanız gerekebilir.

AŞIRI BAKTERİ ARTMASI

Normal olarak,bakterilerin ince barsakta aşırı artması bir sorun değildir, çünkü barsağın sürekli hareketi (peristaltizm) bakterileri dışarı atar. Ancak, bazı koşullar altında, barsak bakterileri emilim bozukluğuna yol açacak bir düzeye kadar artabilirler. Bu durum, barsağın da tutulduğu şeker hastalarında ishale katkıda bulunan bir faktör olabilir.

Bakterilerin aşırı artmasının nedeni genellikle peristaltizmin (barsağın kas hareketi) zayıflamasıdır, bu da bakterilerin birikmesine olanak sağlar. Bakterilerin aşırı artması, ince barsağın bazı kısımlarına uygulanan baypas ameliyatlarından sonra da görülür. Teşhis ince barsaktan kültür için alınan örneklerle ya da bazen kan ya da idrar alınmasını içeren dolaylı testlerle yapılır. Tedavi, her ay 1 hafta gibi periyodik biçimde verilen antibiyotiklerle yapılır.

SKLERODERMA

Skleroderma barsağı etkilediğinde, kas duvarlarının incelmesine yol açar, bu da hem besinlerin emilimini hem de barsağın hareketini zayıflatır. Skleroderma yemek borusunun kas tabakasını da da etkileyebilir ve mide yanmasına neden olabilir.

Hastalık ilerlediği ve başka organlara yayılabileceği için, klinik olarak ilerleyici sistemik skleroz (F SS) olarak bilinir. Bu kronik hastalığın nedeni bilinmemektedir. Bakterilerin aşırı büyümesinin yol açtığı şiddetli ishalle ilişkili olabilir. Periyodik olarak (her ay bir hafta gibi) verilen antibiyotikler yararlı olabilir.

AİDS

Emilim bozukluğu sorunları yaratan başka bir hastalık kazanılmış bağışıklık yetmezliği sendromudur (AIDS). Başlıca belirtiler olan ishal ve kilo kaybının AIDS hastalarında ince barsak ve kolondaki enfeksiyonların sonucu olduğu düşünülmektedir.

WHİPPLE HASTALIĞI

Bu emilim bozukluğu hastalığı esas olarak 45 yaşın üzerindeki erkekleri etkilemektedir. Hastalığa henüz kesin olarak tanımlanamamış bir enfeksiyon etkeninin yol açtığı düşünülmektedir. lshal, karın ağrısı, ilerleyen kilo kaybı ve derinin koyulaşması gibi belirtiler ortaya çıkabilir.

Bakteri enfeksiyonu da düşük dereceli ateşe yol açabilir. Teşhis ince barsaktan alınan bir biyopsiyle yapılır.

Uzun dönemli antibiyotik kullanımı, tipik olarak Whipple hastalığına bağlı emilim bozukluğunu düzeltmekte etkilidir.

AMİLOİDOZ

Nişastaya benzer özellikleri olan amiloid denilen bir proteinin varlığı bu hastalığı ortaya çıkarır.

Bu proteinin istenmeyen birikimlerinin vücudun neresinde görüldüğüne bağlı olarak, sonuçlar önemsiz ya da ciddi olabilir. Örneğin, amiloidin ince barsakta birikmesi içini döşeyen tabakayı lastiksi, sert ve yapışkan hale getirir ve sonuç olarak ciddi bir emilim bozukluğu ortaya çıkar. Bu durumun teşhisi ince barsak biyopsisiyle yapılır.

Amiloid birikintilerinin oluşmasını önlemenin bilinen bir yöntemi yoktur. Tedavi, belirtileri azaltmaya ya da amiloidozdan sorumlu olabilecek temeldeki bir hastalığı tedavi etmeye yöneliktir. Bu tür hastalıklar tüberküloz, Hodgkm hastalığı ve romatizmaya bağlı eklem iltihabıdır.

LAKTOZ TAHAMMÜLSÜZLÜĞÜ

İnek sütündeki başlıca şeker olan ve yalnızca sütte ve süt ürünlerinde bulunan laktozun sindirilmesi için laktaz enzimi gereklidir. Laktoz tahammülsüzlüğü, ince barsak duvarlarının iç tabakası bu enzimi normal miktarlarda üretmediği zaman ortaya çıkar.

Laktoz tahammülsüzlüğü, belirli bir miktarın üzerinde süt alındığında, karın kramplarına, şişkinliğe, ishale ve aşırı gaza yol açar. Az miktarda süt genellikle belirtilere yol açmaz. ince barsağın içini döşeyen tabakadaki düşük bir laktaz düzeyi ya da laktaz eksikliği, etkilenen kişilerin yüzde 70 kadarında sorun yaratmayabilir.

Kuzey ve Batı Avrupalı beyazlarda ve onların Amerika Birleşik Devletleri ndeki torunlarında, düşük laktaz düzeyi görece az görülür. Bu nedenle, laktoz tahammülsüzlüğüne bu insanlarda çok sık rastlanmaz. Düşük laktoz düzeyleri , Akdeniz, Afrika ya da Asya kökenli insanlarda daha sık olarak görülmektedir.

Düşük laktoz düzeyleri, tropik olmayan ya da tropik spru, ince barsaktaki virüs ya da bakteri enfeksiyonu ve kistik fibroz gibi başka emilim bozukluğu rahatsızlıklarında ortaya çıkabilir.

Laktoz tahammülsüzlüğü varsa, süt ürünlerini diyetinizden tamamen çıkarmanız gerekmez.

Sadece süt ürünleri tüketiminizi azaltın, sütü yalnızca yemek sırasında için ve kalsiyumu, laktozun süte göre düşük olduğu süt ürünleri olan peynir ve yoğurttan almaya çalışın. Başka bir seçenek, sütünüze karıştırabileceğiniz ticari bir laktaz preparatı almaktır. Bu preparatlar laktozu kolayca sindirilebilen basit şekerlere dönüştürür.

KISA-BARSAK SENDROMU

Barsağın büyükçe bir kısmının ameliyatla alınmasından sonra, bazı insanlarda emilim bozukluğu sorunları ortaya çıkabilir. Bu duruma kısa-barsak sendromu adı verilir. ince barsağın farklı bölgelerinde farklı besinler emildiği için, cerrahi müdahalenin besin emilimi üzerindeki etkisi, barsağın ne kadar büyük bir parçasının ve hangi parçasının alındığına bağlıdır. Barsağın önemli bir kısmı alınmadıkça, kalan kısım genellikle daha fazla emilime uyum sağlamakta ve böylelikle besinlerin emilim yetersizliğini önlemektedir.